İktidarın, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı getirecek süreci başlatması muhalefet cephesinde kafa karışıklığına yol açmakla birlikte Cumhur İttifakı cephesinin seçime dair kaygılarının ileri düzeyde olduğunu gösteriyor. Yasaktan anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan adaylık için adı geçen isimlerden en azından birisine (İmamoğlu) karşı şansının olmadığını veya zayıf olduğunu düşünüyor. Zamanında kendisine yapılan ve siyasi tarihe tatsız cümlelerle geçen geçen siyasi yasak hamlesini yapmaktan geri durmaması; yaftayı göze alması bu düşünceyi yansıtıyor. Cumhurbaşkanı neyin ne anlama geldiğini ve “siyasi yasak” kavramının siyasi etkilerini elbette çok iyi biliyor. Ama siyasi maliyeti ağır olsa da Erdoğan’ın tehlikeli bir rakipten kurtulmak için bunu kabullendiği anlaşılıyor. Yaftaları, faturaları seçimi kazanmaktan daha önemli görmüyor. Bu belli.
Buna rağmen, Altılı Masa için zor olduğu söylenen aday belirleme ve seçimi alma planlarının, adayın belli olduğu iktidar kanadında daha da zor olduğu açıktır. İktidarın seçimi kazanması için, siyasi yasak paketinin de dahil olduğu bir dizi gelişmenin olması ve o gelişmelerin hepsinin yolunda gitmesi gerekiyor. Bu hesabın işlemesi de Masa’nın dağılması veya birden fazla aday çıkararak hedefinden sapmasıyla mümkün olabilecek. İktidar için belki tek yol ama kesinlikle kolay bir yol değil… Çünkü, İmamoğlu’nun ceza alması Altılı Masa’nın siyasi meşruiyetini artırdı ve psikolojik üstünlüğü yeniden kazanmasına yol yol açtı. Yasaklanması istenen İmamoğlu en nihayet Altılı Masa’nın bir parçası ve kendi tabiriyle “Masa’nın bir neferi”dir.
Aday olsa da olmasa da veya kanuni engeller nedeniyle olamasa da İmamoğlu muhalefetin seçimdeki en büyük kozu haline gelmiş bulunuyor. Aday olsa da olamasa da tek başına büyük bir kampanya gücü taşıyor artık. Kimden yana ağırlık koyarsa seçimin kaderine tesir edecek kadar önemli bir güçtür bu. Bunu sahaya yansıttığı takdirde Erdoğan fiilen yine İmamoğlu’yla karşı karşıya kalacak demektir.
Yine de yansır mı yansımaz mı, olur mu olmaz mı; nasıl olur ve ne çapta olur bilinmez…
Esasen, bilinmeyeni çok fazla olan bir süreçteydik soru işaretleri şimdi daha da arttı. Yasaklama kararı zaten bitkisel hayatta olan demokrasiyi ve neredeyse hiçbir unsuru kalmayan kurallı siyasi rekabet ortamını topyekün geriletti. Ortalamanın altında bir demokraside bile olamayacak belirsizlikler siyaseti baştan sona kuşatmış bulunuyor. Siyasi yasaklar normal, seçilen yöneticilerin geleceği iktidarın ihtiyacına göre ya var ya yok. İktidar eliyle, yargı dahil bütün devlet gücünü muhalefete karşı kullanmak son derece normal…
Demokrasi için ve demokratik bir yöntem olan seçim vasıtasıyla sandığa gidiyoruz ama fiilen bütün anti demokratik yöntemler tatbik ediliyor. Ortada demokrasiye uygun sadece sandık var; onun da güvenliğini temin için komisyon üzerine komisyon kuruluyor. Kaldı ki İstanbul örneğinde görüldüğü gibi seçim sonuçlarını reddetmek, tanımamak da bir başka olağan hal!
Bu tabloda gayet tabii ki Altılı Masa’nın siyaset değiştirmesi ve hızını artırması kaçınılmazdır. Bunun yolu da denklemin değiştiğini görmekten geçiyor. Zira, İmamoğlu yasağı sarsıcı sonuçlar doğuran ve doğurmaya devam edebilecek bir gelişmedir. En önemli sonucu da Erdoğan’ın seçime atfettiği önemin tahmin edilenden daha büyük olduğunun ortaya çıkmasıdır. Yasağın oluşturduğu atmosferle meşruiyet üstünlüğü kazanan Altılı Masa, hamle üstünlüğünü kazanmak için yeni denklemin ruhuna uygun olarak bir “hamle”, hatta hamle zinciri üretmek zorundadır. Kim bilir, belki de çoktandır sakin ve prosedüre uygun ilerleyen Masa’nın temposu bu sayede artacak.