Demokratik bir hakkı, temel bir vatandaşlık tepkisini ve en özgür olması gereken kurumdan yükselen haklı itirazı itibarsızlaştırmaktan medet uman bir ülke kendisi için kaygılanmalıdır. Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni rektöre karşı protesto eylemine iktidar tarafından gösterilen reaksiyon Türkiye’nin temel vatandaşlık hakları bahsinde bir sıra daha düştüğünü gösteriyor. Şiddet olmadıkça ki yok; öğrencilerin ve hocaların başlarına getirilen rektörü istememeleri doğaldır. Bunun için eylem yapmaları haktır. İnsanların bu eylemlerle dayanışma sergilemeleri de normaldir.
Doğal olmayan, hak olmayan ve normal olmayan bu itirazı yaftalamak, arkasında olmayan bir niyet aramak ve öğrencileri terörist olarak ilan etmektir. Yanlış olan, bu eylemi iktidara karşı bir kalkışma gibi göstermek ve bilhassa da milli irade karşıtlığıyla ilişkilendirmektir. Yanlış olan, yanlış bir atamayı oligarşiye karşı hamleymiş gibi takdime çalışmaktır.
Her kesimden, her fikirden öğrenciler barışçı ve medeni bir eylem zinciriyle demokratik hak mücadelesi örneği verirken onları karalamak ayıptır, acizliktir.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eylemin doğru veya yanlış olduğuna karar verecek olan öncelikle üniversitenin öğrencileri ve hocalarıdır. Onlar da kendi okullarının itibarı için yeni atanan rektörden rahatsızlar; onu istemiyorlar. Beraberinde, hepimiz adına rektör atama yöntemini de eleştiriyorlar. Ne var bunda? Öğrenciler ya da hocalar veyahut da istemedikleri bir karara itiraz edecek başka insanlar tepkilerini nasıl gösterecekler? Seslerini kısıp, kendilerine yapılanı sineye çekerek ve sadece suratlarını asarak mı?
Aksine demokrasi, gösteri ve eylem hakkına izin verdiği için değerlidir.
Demokrasi, iktidarın veya idarenin aldığı her karar doğru olamayabileceği için, herkesin alınan kararları eleştirme hakkı olduğu için demokrasidir.
Eleştirmek, itiraz etmek ve eylem yapmak bir hak değil bazen sorumluluktur. Hükümet de kararları sorgulanamaz kutsal bir kurum değildir.
Eğer hükümetin eğitim ve üniversitelerle ilgili kararları doğru olsaydı bugün dünya liginde bir yerimiz olurdu.
Eğer hükümetin yargıyla ilgili kararları isabetli olsaydı bugün yeryüzünün en güvenilmez hukuk sistemlerinden birinde yaşıyor olmazdık.
Eğer hükümetin ekonomiyle ilgili kararları doğru olsaydı ülkenin 130 milyar doları buharlaşıp uçmazdı.
Hükümetlerin kararları bazen, hatta çoğu kez yanlış olabilir. O yanlıştan dönmek de erdemdir. Boğaziçili gençler ve hocalar bugün hükümete bariz bir yanlışı hatırlatıyor; o yanlışta ısrar edilirse gelecek günlerin üniversite adına daha kötü olacağını anlatıyor.
Bunu görmezden gelip, eylemi şeytanlaştırmak, eylemciyi yaftalamak ve en önemlisi de eylem hakkını yok saymak ne hükümete ne de ülkeye bir şey kazandırır.
Dinlemek, anlamak, empati kurmak varken “gücü gücü yetene” yolunu seçmek belki eylemin nefesini keser ama hükümet adına asla bir zafer olmaz. Zaten ülkenin demokratik hukuk devleti prensipleri hızla erirken sertlik fayda sağlamaz.
Hem Boğaziçi eylemine hem de sokaktan gelen bütün seslere karşı bakış açısını değiştirmek tek isabetli yoldur. Bir kez olsun yanlış yaptığını ve yanıldığını kabul etmek kimseye itibar kaybettirmez.