Ekonominin içinde bulunduğu krize ilişkin; bazıları gerçeği inkar eden bazıları da gerçeğin bütün kırıntılarını dahi göze sokan bir uçtan bir uca analizler dinliyoruz. Hepsi hiç şüphesiz çok değerli ve özellikle bilgi ve rakamlara güvenin azaldığı ortamda gereklidir de. Kaldı ki bir ülkede herkesin üzerinde istediği gibi serbestçe konuşabileceği alanların başında ekonomi gelir. Zenginin, fakirin, vasıflı olanın, olmayanın ortak ilgi alanı gelirini artırmak ve korumak olduğu için konuşmaktan men edilemeyecek konu budur.
Aslında ekonominin hangi şartlarda iyi olduğunu ve olabileceğini, hangi şartlarda ise ne kadar kendinizle övünürseniz övünün kötü olduğunu ve olabileceğini salim kafayla düşünen herkes bilir. Rakamlar sıralandığında hemen karmaşıklaştırılabilen bir alandır ama gerçekle yüzleşmek de o kadar kolaydır. Çarşıya pazara, markete, bankaya gittiğinizde bütün o noktalı virgüllü rakamlar birden sadeleşir ve ekonomi iyi mi kötü mü kolaylıkla anlarsınız.
İşler yolunda gidiyorsa ekonomi sokakta konuşulmaz, tersi durumda ise bugün olduğu gibi başka bir şeyden bahsedilmez. Mesele bu kadar basittir. Dolayısıyla gerçeği inkârın faydası yoktur.
***
Merkez Bankası geçtiğimiz günlerde uzun bir direnişin ardından döviz rezervlerini açıkladı. Böylelikle net rezervimizin 26 milyar doların altına indiğini öğrendik. Bu rakam bir ekonomi için tek değilse de önemli bir göstergedir. Ama ekonomiyi de içeren asıl önemli gösterge hukuk rezervlerinin ne kadar gerilediğidir. Belirleyici olan, toplumun hukuk sistemine ne kadar güvendiği, uluslararası toplumun bu ülkenin yargısına ne kadar itimat ettiğidir.
Hukuk rezervimiz hangi seviyede ona bakalım. Ve hukuk rezervleri zayıflayan bir ülkenin başka rezervlerde hayalkırıklığı yaşamaya devam edeceğini artık anlayalım.
Türkiye, 2019 hukukun üstünlüğü endeksinde 126 ülke arasında 109’uncu sıradadır, başka söze gerek var mı? Böyle bir endeks olmasa bile ülkenin içinde bulunduğu hukuk ve temel haklar problemlerini görmezden gelmeye imkan var mı? Peki, hukuku bu kadar gerilemiş, insanlarında hukuk duygusu kaybolmuş bir ülkede ekonominin güçlü olması, üretebilmesi ve çağı yakalaması; demokrasiye güven duyulması ihtimali var mı?
Mesele hukukun ekonomiyle yakın ilişkisi değildir. Yani, hukuk bir ülkeye ekonomi iyi olacak diye değil hayatın her alanında huzur ve güvenliğin tesisi için lazımdır. İnsan olmak hukuka bağlı olmak ve hukuka göre muamele görmeyi gerektirdiği için şarttır. İyi bir ekonomi, güçlü bir dış politika, dünyayla rekabet, gelişmek, üretmek, eğitimli olmak hukuk devleti olmanın neticeleridir.
Bir ülkenin, bir toplumun, bir milletin; şanlı tarihten, muhteşem geçmişten, bulunmaz ve benzersiz coğrafyadan ya da genç nüfustan önce övüneceği şey bir hukuk devleti olabilmektir. Bunu başaran milletler çok şeyi başarır; hukukun üstünlüğünü tesis eden toplumlar başı dik yürür ve geleceğini güvence altına alır.
Madem rezerv saymaya başladık, madem envantere göz atmak vakti geldi o zaman gerçeği görelim de bütün rezevlerin en kıymetlisi olanı güçlendirmek için daha fazla vakit kaybetmeyelim.