Bir ülke düşünün en büyük üçüncü partisiyle gözgöze gelemiyor; şu kadar kaç on yıldır onunla ne yapacağına karar veremiyor. Bir yandan Kürtleri için en veciz kardeşlik sözlerini cömertçe kullanırken, öte yandan Kürtlerin en yoğun temsil edildiği partiye karşı baskı uygulamaktan geri durmuyor. Partilerini kapatıyor, belediyelerine kayyım atıyor, milletvekillerini Meclis’den atıyor ve dahası… Üstelik bunları geçmişte yapıp hiçbir sonuç alamadığı halde durup durup tekrarlıyor. Aynı yoldan defalarca gidip, dönüyor; sonra tekrar gidiyor.
Çözüm sürecinden yorulunca güvenlik politikalarına, güvenlik politikaları yetmeyince siyaset mühendisliğine; hiçbiri yetmeyince yeniden kapatma davasına meylediyor. Ufukta seçim görülünce de bütün bunlar hiç olmamış gibi anayasa bahanesiyle o partiye selam veriyor. Bütün bunlar olurken fonda ise kardeşlik edebiyatıyla hakaret sloganlarının sesi aynı anda geliyor. İkisini de birden aynı ağızlar söylüyor! Öyle bir kararsızlık ki sormayın.
“Bu ülkede Kürt meselesi yok” diyenler, baştan sona bütün siyasetin, sağdan sola bütün partilerin HDP’yi nereye koyacaklarına bir türlü karar verememelerine baksın da bunu bir daha söylesin. Sadece; devletin, devleti idare eden veya idare etmeye talip siyasetin HDP’ye nasıl davranacağını bilememesi; bazen hamasetle, bazen bayağı bir faydacılıkla uçtan uca savrulması bile ortada ne kadar büyük bir sorun olduğunu göstermeye yeter de artar… İktidar partisinin HDP ile -sadece- görüşmesi sansasyona yol açıyor, daha ötesi var mı? Selam alıp vermenin bile olağanüstü olduğu; siyasi dengeleri sarstığı bir parti ama hakkında kapatma davası devam ediyor. Lideri senelerdir cezaevinde, kazandığı belediyeler elinden alınmış ve vekillerinin neredeyse tamamına yakını hakkında fezleke bulunuyor. Ama oyları düşmüyor, kitlesi dağılmıyor. Kapatmak da yok saymak da fayda etmiyor. Bu partiye en ağır ithamları yapan ve iktidar gücünü en sert haliyle uygulayan koalisyonun büyük ortağı olan AK Parti sonuçta HDP’nin kapısını çalıyor, MHP de bunu onaylıyor.
AK Parti ve MHP’nin yaptığı yanlış değil. Yanlış olan, bugüne kadar HDP’nin arkasındaki millet iradesini, seçmen tercihini yok sayıp milyonlarca insanı terörle bir arada gösteren siyaset dili ve tavrıydı. Asıl yanlış ise, bunca tecrübeye ve acıya rağmen iktidarın her defasında başa dönerek, deneneni denemekte ısrar etmesidir. Bir yanlış da -istisnalar hariç- muhalefetin iktidarın çizdiği yanlış yolda vakit öldürüp Kürt meselesine kafa yormamasıdır. Kendisini o çizgiye mahkum edip HDP ile bakışmaktan dahi imtina etmesidir. Oysa, Türkiye’nin tam da iktidarın üstesinden gelemediği şeyi çözmeye, Kürt meselesinde yeni bakışa ve politikaya ihtiyacı vardır. Bunun hem bizim hem de dünyanın tecrübe ettiği yolları vardır. O yolları konuşmayı ve tartışmayı reddedip, sonuç almayacağı belli bir dile mahkum olmak sorunu büyütür ki, zaten büyütüyor.
Biliyoruz… Temel meselelerini çözememek, sosyo politik problemleriyle yüzleşememek şanımızdandır. Çözümü geçtik, ama arkasında 6 milyon oy olan ve bunu her seçimde tekrarlayan bir parti hiç olmazsa muhatap alınsın. Alınsın da böyle sahneler memleketin en büyük sansasyonu olmaktan çıkıversin.
Sonra bakarsınız birgün siyaset de cesaretini toplar, hem Türkü hem Kürdü memnun eden bir çözüm bulunur.