İçinde bulunduğumuz atmosfere bakalım… Birkaç senedir bir türlü üstesinden gelinemeyen ekonomik kriz ve beraberinde gelecek yılları tüketen bir verimsizlik halindeyiz.
Yıllar akıp geçiyor, milli hasıla geriliyor ve pek iddialı olduğumuz dünya liginde yer bulamıyoruz. Bu tabloya eşlik eden ağır bir siyasi gerilim ve kutuplaşma var. Kuralların sürekli olarak bozulması yeniden yazılması ve en nihayetinde hukuk prensibinden uzaklaşma...
İhtiyacımız olan, her şeyden önemli ve öncelikli olarak gerilimin düşmesi ve insanların yaşadığı günden ve yarından emin olması iken geçen her saat tersine işlemeye devam ediyor. Ülke dünden daha gergin ve endişeli; yarın ise bugünü de arayacağı duygusuyla yaşıyor. Öyle de oluyor. Her an yeni bir şok, her gün yeni bir kuralsızlık hayatı kuşatıyor. Bitmiş seçim iptal edilir mi, ediliyor. Hayret. Lakin bitmiyor. Tamı tamına sene-i devriyesinde de o seçimin en önemli aktörlerinden birisi hapis cezası alıyor. Yine hayret!... Bir vakit belediye başkanları teker teker görevden alınmıştı. Unutulan hayret. Geçenlerde banka idaresine bir şampiyon atandı, hayret. Lakin ondan sonra kimler nerelere atandı. Hayret yorgunluğu… Daha bitmedi. Seçim kanunu öyle bir değişecekmiş ki, yine herkes hayret kalacakmış!
Bir hışımla yüzlere çarpan bugünün “Bu kadar olmaz”ı, yarının “Bu da oldu”suna mağlup oluyor. Hayret hayrete galebe çalıyor. Halkalar birbirine eklendikçe zincir uzuyor, şakladıkça şaklıyor.
Siyaset, hukuk, ekonomi aynı ocakta eritilip su verilen sağlam bir gürz gibi seçilen hedeflerin tepesine iniyor.
İndikçe çıkardığı sese kulak veren olmuyor. Kötülük; umursamazlık, korku ve bencillik üzerinden her sahaya nüfuz ediyor. Ne kimse bir başkasının yaşadığı haksızlık, hukuksuzluğa dertleniyor, ne de oradan çıkan menfaate çöreklenmekten haya ediyor.
Fikir, düşünce, yenilik bir işaretle suç aletine dönüşüyor. Yalan, çarpıtma, hile ve hamaset, aklı kovalıyor.
Sıradanlık, yardakçılık, seviyesizlik kurum kurum kurulurken, akıl, bilim ve kalite çile çekiyor. Çabalayanın, direnenin canı yanıyor, onları canı yandıkça iyilik için çabalamak acizliğe dönüşüyor. Seviyesizlik, kalitesizlik ve sırtını güce dayayan yılışıklık kolaylıkla zaferden zafere koşuyor.
Hukuksuzluk, kuralsızlık sıradanlaştıkça hukukun, kuralın, bilhassa hakikatin nasıl bir şey olduğu hafızalardan siliniyor. Sınır tanımaz bir kazanma arzusu ve güç toplama iştahı insanı insan yapan, insanları bir arada tutup toplum haline getiren bütün değerleri kemiriyor. Bu karşı konulmaz iştahtır ki hayadan, ahlaktan, edepten gelen şaşırma hissini yok ediyor. Şaşırmaktan çekinen, hayretini gizleme zaruretine mahkum bir toplum olur mu, oluyor.
Adım adım, yavaş yavaş, sessiz sessiz…
Atmosfere bir daha bakalım… Bakalım da meselenin gündelik hay huydan daha derinde olduğunu, kayıtsız bir alışkanlıkta toplumu kemirdiğini görelim. Ezberdeki değerler, zihinlerden siliniyor, sahipsizlikten bir köşeye siniyor.
Ayağa kalkması gereken, sahteleri pazarı doldurmuş o kadar değer ve prensip var ki; onlar yerde sürünürken sonunda kimse kazanamayacak. Hakikat eli kolu bağlı dururken kimse aralıksız tebessüm edemeyecek. Hiçbir şeyi umursamayan bari bu hakikati umursasın. Bakarsınız kaybetme korkusu vicdanlara söz geçirir.