Temel problem alanlarında ve bilhassa kriz zamanlarında iktidarın doğru adımları atma kabiliyetinin zayıfladığı görülüyor. Bela bir kenarda patlamaya hazır dururken de geliyorum derken de aynı eylemsizlik ve kayıtsızlık yaşanıyor. Hükümet sorunlardan bıkmış halde ve zihninde bunları yok saymayı bir çözüm olarak belirlemiş, yola devam ediyor. Baş edilemeyen her probleme karşı elde standart bir izah paketi de hazırdır. İşin arkasında ya dış güçler ya da karanlık odaklar vardır ve her durumda muhalefet o güçlerin yerli işbirlikçisidir. İnanan inandığı kadar artık…
Bugüne kadar yüzlerce kez duyduğumuz bu iddia hiç ispatlanmadı ama zaten buna gerek de yoktur. Varsa operasyon, yoksa büyük oyun…
Sorunlarla yüzleşmek yerine, ortada büyük oyun varsa bile bunun da üstesinden gelmenin yolunu bulmak, hazırlıklı ve donanımlı olmak yerine aynı hikayeyi anlatmak iktidar için en kolay yol olmaktan çıktı artık tek yol haline geldi. Başka bir hikaye anlatacak olursanız, bütün kurgu değişmek zorunda ve problemlerle mücadele etmek için liyakatli, ehliyetli kadrolar kurmak gerekecek. Ki, bunu da kim yapacak! Çok yorucu…
Ne var ki her hikayeyi sıkılmadan dinlemek sürekli mümkün olmuyor. “Soğan lobisi… Karanlık patates odakları” bile işe yaradı ama bir yere kadar. Anlayan anladı, inanan inandı, merak eden etti, gülen güldü, ağlayan ağladı. Şimdi tamam.
128 milyar Dolar rezervin buhar olup uçması ve mafya siyaset ilişkilerinde ortalığa saçılan kirlilik bu denklemi bozmuştu. Orman yangınları mızrağı çuvaldan çıkardı. Finansal rezervler ve doğal rezervler yanıp giderken telaşla yapılan açıklamalar giderek tutarsızlaştı. Çelişki arttı, inandırıcılık zayıfladı ve hikaye bir kat daha sıkıcı hale geldi.
Üç günlük rahatlık için para çarçur edilmiş, mafyatik ilişkiler devlet içinde himaye görmüş ve göz göre gelen yangınlar el kol bağlı izlenmiş. Ne anlatırsanız anlatın netice ortada. Netice ortada olunca da hikayeyi tekrarlamak herkesi bunalttı. Şimdi yaz sıcaklarına karışıp siyasi havayı daha bunaltıcı hale getiren bu manasız tekrarlardır.
İktidar kendine ait bir hikaye dinletmek istiyorsa anlatacağı tek şey gerçeğin kendisidir. Eğip bükmeden, kelimelerden kaçmadan, rakamlarla oynamadan neyse o. Tabii ki biz Yunanistan gibi küçük ve medeniyetsiz bir memleket değiliz; idarecilerimiz hata yapınca ağlayamaz, istifa hiç edemez. Ama hakikati söyleyebilirler, en azından. Bu bile, şu kadar on yıllık demokrasi tarihimizde büyük devrim olur. Bir siyasetçi hatasını kabul etmiş, boynunu bükmüş, milli iradeye hürmet etmiş… Büyük devrim.
Gayet tabii bu kadarının dahi imkansız olduğunu biliyoruz. Çünkü, hatayı kabul etmek ve özeleştirinin kapısını aralamak “dış güçler hikâyesi’ni kaldırıp atmak demektir ki bu asla söz konusu olamaz. Ne kadar sıkıcı olsa da elde bundan gayrı hikaye yoktur.
Sistem yanlış yapmayı makul karşılar, yapanı asla cezalandırmaz. Yanlışı kabul etmeyi ise kesinlikle yasaklar ve bilhassa hatayı itiraf etmek, özeleştiriden bahsetmeyi affedilmez bir hata olarak görür; en ağır cezayı keser. Kimsenin bu bahsi açamaması, tek bir bakanın, bürokratın vicdan sesiyle konuşamaması boşuna değildir. Çünkü maliyeti ne olursa olsun hata yapmak hoş görülür ama hikayeyi bozmak, problemin dış güçlerde değil içeride olduğunu ima dahi etmek Allah muhafaza…