Her idare gibi ülke idaresi de tutarlılık, öngörülebilirlik ve standart gerektirir. Öngörülebilir olmak elinin açık olması demek değildir. Ama… Ne yapacağın her zaman bilinmese de ne yapmayacağın, kuralları nereye kadar esnetmeyeceğine dair bir fikir olmak zorundadır. Hükümetin de o fikre bağlı olması şarttır.
Dün göklere çıkarttığın ve siyaseten ekmeğini yerdiğini ekonomi modelinden bugün vazgeçebilirsin ama yerine koyduğun şeyi de paylaşman gerekir. “Dünkü kötüydü, bugünden sonra ne çıkarsa bahtımıza” diye bir model olmaz. Ekonomi kriz içindeyken hiç olmaz. Bugüne kadar Türk Lirası’nı değerli tutmak vazgeçilmez bir hedef iken, uğruna 128 milyar Dolar yakacak kadar önemliyken, şimdi neden çekiver kuyruğunu gitsin, denildiğini de birkaç cümle ile olsun anlatmak gerekir. Gerekir ki bu ülkede itimata şayan bir ekonomi yönetimi olduğu düşünülebilsin. Yabancıyı geçtik bari yerli yatırımcı cesaret edip kolları sıvayabilsin.
Yahut dış politika… Dün darbe destekçisi ilan ettiğin bir ülkeyle bugün ilişki kurabilirsin ama o ithamın nereye bağlandığını, hesaplaşılıp hesaplaşılmadığını veya ithamın asılsız olup olmadığını anlatmak zorundasın. 15 Temmuz gibi daha önemli bir tarih kabul etmediğimiz dünyada kamuoyuna bu bahiste izah borcu vardır. Oldu da bitti maşallah, diyemezsin.
Osman Kavala’ya suç uydurmak için dosyalardan dosya beğenemeyip, inatla neden içeride tutulduğunu da birisinin çıkıp anlatması zarureti vardır. Siyasi öfkeyle söylenen ağır ithamlar bir izah değildir. Kavala’yı içeride tutmak için dosyayı değiştirmek, kapanmış davaları yeniden açmak da hukuk değildir.
Veya… Geçen yaz, herkes orman yangınları ihtimali için feveran ederken neden bir uçak bile hazır tutulmadığını, ancak ormanlar harap olduktan sonra hareket geçildiğini de anlatmak gerekir.
Düne kadar belediyeler iktidardan muhalefete geçince nedene alanların daraltıldığını, binaların devredildiğini, bazı yetkilerin merkeze alındığını da…
Ne kadar çok cevapsız soru varsa işler o kadar kötü gidiyor demektir ki Türkiye için aksini iddia edebilmek mümkün değildir. İşlerin yolunda gitmediğine dair malumat, bilgi ve gösterge aramaya dahi gerek yoktur zira herbiri, hergün ortalığa saçılmaktadır. Nereye el atsan, nereyi tutmaya çalışsan ele gelir haldedir.
Bu ülke, hükümetinin art arda yaptığı hatalar sonucunda ekonomisini krize soktuğu belliyken üzerine tutup kurtuluş savaşı ilan ederek, bir de bunu en kritik kurumu olan MGK’ya imzalatıyor. Ekonomiyi idare edecek, kötü gidişe karşı akıl verecek başka kurum kalmadı da işin içinde asker olunca millet aklını başına alacak, bakkal market kendine çeki düzen verecek demek ki…
Ekonomiyi idare etmenin tecrübe edilmiş, bedeli ödenmiş sayısız yolu varken en olmayacak şeyi akıl etmek de işlerin yolunda gitmediğinin bir başka işaretidir.
Bu sistem Cumhurbaşkanı’na ve dolayısıyla hükümete istediğini istediği gibi yapabilme imkanı veriyor demek, bu imkanı sürprizden sürprize koşarak kullanmak demek değildir. Bırakın ortak tecrübeyi, iktidarın bizatihi kendi tecrübesini bile dışlaması, yok sayması ve unutması hiç değildir.
Geride cevapsız sorular bırakarak, anlamsız kararları üst üste yığarak ve iki kere ikiye her durumda başka netice yazarak gidilen yolun sonunda Türkiye’nin kaybettikleri, telafisi zor kıymetlerdir. Parasını, gelirini, zar zor eriştiği refahını, bir parça yarınını görebilmeyi, hukukunu ve dünyada da itibarını yitiren bir ülke haline, bu kötü tercihler yüzünden geldik. Herkes alıp başını giderken, ligimizdeki ülkeler dahi işlerini yoluna koymuşken; hergün hak ettiğimiz seviyenin biraz daha altına inmeye rıza göstermemiz bu yüzdendir.
Evet rıza seviyemiz düştü. Öngörülebilirlikten vazgeçtik, bari aşılmayacak bir eşik olsun deyişimiz bundandır.