7 Ekim’den sekiz ay sonra bugün dünyada oluşan İsrail imajını baştan tahmin etmek kolay değildi. Batı başkentlerine ve sokaklarına taşan tepkiler… Üniversite, sanat dünyası, medya ve sosyal medyada İsrail’i doğrudan hedef alan sert eleştiri rüzgarları… Güney Afrika’nın öncülüğünde “soykırım” başlığıyla devam eden uluslararası yargılama… İspanya, İrlanda ve Norveç gibi ülkelerin Filistin’i tanıması… Ve toplamda İsrail rejiminin küresel bir nefret nesnesi haline gelmesi; her geçen gün daha da artması…
Bugünkü tabloyu tahmin edebilseler ABD ile İsrail konusunda bu ülkenin yanında saf bazı Avrupa ülkeleri baştan yine aynı sınırsız dayanışma ve her türlü destek tavrını koyar mıydı? Şüphelidir… Uluslararası siyasette İsrail’in hep haklı ve korunmaya mazhar olduğu fikriyle hareket eden ülkeler büyük bir yangıyla karşı karşıya. İsrail’in dokunulmazlığı ve her durumda korunması gerektiği kuralının eski dünyada kaldığı, geçersiz olduğu ve tam tersine İsrail ile yanyana durmanın başa bela olduğu gerçeği ortaya çıktı. Küresel vicdan bu eski ve zalim kuralı yerle bir etti. ABD ve yakın müttefiki birkaç ülke, İsrail dosyasında tarihin yanlış tarafında ve zamanın ruhunun tam karşısında kalakaldı. Demek ki öyle değilmiş ve demek ki İsrail zannedildiği gücü temsil eden ülke değilmiş. ABD ve birkaç sadık müttefikinin İsrail savaş kabinesine verdikleri ve kurtulmak için hala bir yol bulamadıkları destek, siyasi tarihin en büyük hatalarından birisi olarak kayda geçti. İsrail katliamlarına siyasi ve askeri yardımda bulunmaları, bizzat kendi toplumları tarafından reddediliyor.
***
Toz bulutu indiğinde, muhtemelen Filistin’in kayıplarının daha can yakıcı olacak ama aynı zamanda 7 Ekim öncesindeki İsrail’in de yerinde olmadığını göreceğiz. Ortada, katliamcı, kanlı ve bencil bir rejimin silüetinden başka bir şey olmayacak. İsrail bu savaşı kaybetti ve her geçen gün daha fazlasını kaybederek tarihe olabilecek en utanç verici cümlelerle yazılmak için eksik bıraktığı hataları da yapmaya devam ediyor. Kendisine ayrıcalık tanıyan eski düzenin artık bittiğinin hiç farkında olmayanların başında İsrail yönetimi geliyor. Askeri ve siyasi desteğin devam etmesini ayrıcalık zannediyorlar ama aksine; her destek bu ülkeyi dünya vicdanında tekrar tekrar mahkum ediyor.
İsrail barışı bilmediği gibi savaşı da bilmiyor. Daha çok ölümün kendileri için ne büyük bir felaket olduğunun farkına varamadılar. İlk günden beri masumları, sivilleri, kadınları, çocukları öldürmekten başka bir savaşma yöntemi de bulamadılar. Asker askere savaşmayı bilmiyorlar ve bu da onları her geçen gün daha berbat bir katliamcı yapıyor. Gazze’den yaptıklarından sonra şimdi Refah’taki mülteci kamplarında başlattıkları toplu katliam bu ülkenin küresel itibarının yok oluş gösterisinden başka bir şey değildir. Her geçen gün daha vahşi ve kuralsız öldürme yöntemlerine mecbur kalmaları da bunu gösteriyor.
İsrail sonuç alamıyor, problemini büyütüyor, Filistin Davası’na güç kazandırıyor ve kendi halkını güvensiz bir geleceğe mahkum ediyor. Katliam dışında tek bir siyasi hatta askeri planı bulunmuyor. Bunu da ancak, ABD ve İngiltere’nin başını çektiği “uğursuz koalisyon” sayesinde yapabiliyor.
***
Gazze’yi yerle bir etmek, 37 bin kişiyi katletmek, binlerce çocuğu anasız babasız bırakmak sonuçta sadece “Özgür ve Bağımsız Filistin” fikrini büyüttü ve bu fikre yüzmilyonlarca taraftar kazandırdı. Yanıbaşında katliamcı bir ülke varken Filistin için bağımsızlıktan başka bir güvenli bir yol olmadığı anlaşıldı. İsrail öldürdükçe, yaktıkça, yıktıkça daha fazla anlaşılacak olan da budur…
7 Ekim ve sonrasında tarih İsrail ve destekçileri için keskin bir viraj aldı. Dünya artık en azından İsrail için eskisi gibi değildir.