Dolar artıyor, düşüyor, enflasyon dizginlenemiyor veya ülkenin borç stoku, borç riski artıyor. Birdenbire mevduatlara hazine garantisi geliyor ve böylelikle bir ekonomide ilk defa bütün tasarruflar döviz cinsinden hesap edilir hale geliyor.
Hafta başına kadar bütün propaganda mimli olmak ve illa da faize karşı çıkmak üzerineydi ama şimdi her ikisi de unutuluyor. Çok önemli değilmiş gibi muamele gören düşük kur, bir anda ekonominin tek hedefi haline geliyor. İhracat, üretim vesaire ikinci plana düşüyor. Parası olanlar kendini kurtarıyor ama Bakan’ın ifadesiyle düşük gelirliler bu hengamede çarpılıyor.
Bütün bunlar olurken, düşük gelirli mi çok paralı mı bilinmez insanlar yine döviz biriktirmeye devam ediyor ama coşku o kadar yüksek ki bununla da kimse ilgileniyor. Kimse, bütün mevduat dövize bağlandıktan sonra irili ufaklı bütün tasarrufçunun dolardan, eurodan vazgeçmeyeceği gerçeğiyle de alakadar görünmüyor. Faizi indirmek için çıkılan yolda gerçek faizin; yani, Hazine’nin ve sıradan vatandaşın borçlanma oranının yüzde 24 ile 30 arasına demir attığı gerçeğinin ise yüzüne bakan bulunmuyor.
Tam bir heyecan fırtınası…
Konuştuğumuz şey Türkiye ekonomisidir. Yani, milli geliri azalan, hayat pahalılığı artan, borç yükü büyüyen, kur riski olan, yüksekten daha yüksek faizi ve arkası kesilen yabancı yatırımlarıyla gergin bir ekonomi…
Gelin görün ki derinleşen problemlere rağmen hala birinci mesele güven eksikliği olmaya devam ediyor. Mesela, vatandaşları kur garantili mevduata çağıran açıklama sırasında Merkez Bankası’nın arka kapı işlemlerle belki 7, belki 9 milyar Dolar satması ve bunun açıklanmaması gibi. Mesela, birkaç gün öncesine kadar TL’nin ne önemi var mühim olan ihracat diyerek insanların dövize koşturulurken şimdi neden birden tam tersine dönüldüğünün izah dahi edilmemesi gibi. Mesela, zaten 128 milyar Dolar rezerv yine Dolar düşük kalsın diye buharlaştırıldıktan ve bunun işe yaramadığı görüldükten sonra, hala niye bu tarzda ısrar edildiğinin anlaşılamaması gibi…
Böylesine büyük problemleri olan bir ekonomiyi idare etmek için olmazsa olmaz vasıtanın, kur ve faizden önce güven olduğunu bilmemek, görmemek yahut görmezden gelmekten daha büyük bir yanlış olabilir mi? Herkes biliyor ki bu yanlış diğer bütün yanlışların kaynağıdır. Geride bırakılan, üstü örtülen, görmezden ve duymazdan gelinen her cevapsız soru ekonominin üzerine ağır birer yüktür, İçeride itimatsızlığı, dışarıda da risk puanını artırır. Bir ekonomi yönetiminin ne yaptığı da ne yapmayacağı da bilinmek zorundadır. Buna öngörülebilir ve şeffaf olmak denir. Aksi takdirde ne kadar üretim, yatırım, ihracat, istihdam lafları edilirse edilsin ekonomi gelip faiz cenderesine ve paradan para kazanmak sarmalına mahkum olur.
Parası olanlar ya dövizle kazanır ya da şimdiki gibi hem dövizle, hem faizle…
Döviz düştü , hükümet nefes aldı. Onca maliyete ve tahribata rağmen madem böyle bir imkan doğduğuna göre buradan bir çıkış bulmak gerekir. Hiç olmazsa bunun üzerine güvenilir bir ekonomik model inşa etmek ve sokaktaki insandan paralı yatırımcıya kadar herkese itimat telkin eden bir yol haritası ilan etmek hem ekonomi izin hem de hükümet için bir fırsattır. Fırsatı değerlendirmek de garantili mevduata gelecek paranın yolunu gözlemekle olmaz.