Demokrasilerde millet iradesinden üstün güç yoktur. Her seçim bunu gösterir; 14/28 Mayıs seçimleri daha da bariz göstermiştir. Seçmen, siyasetin ve bilhassa muhalefetin yaptığı sorunlar listesini tanımadı, kendi gündemini takip etti ve ona göre oyunu verdi. Muhalefetin/Kılıçdaroğlu’nun konuşturmak istediğini önemsemedi, iktidarın-Erdoğan’ın kendisine sunduğu gündemi benimsedi ve iradesini belki de uzun yıllar unutulmayacak bir şekilde sandığa yansıttı. Millet önce oylanacak gündemi seçti sonra da ona uygun lideri… Beka tehlikesini önceledi ve bu tehlikeye karşı güvence gördüğü Erdoğan’la yola devam etmeye karar verdi.
Seçmen sadece Erdoğan’a bir beş yıl daha vermekle kalmadı aynı zamanda muhalif siyasetin bütün enstrümanlarını yerle bir etti. Türkiye’nin içinde bulunduğu malum tabloya rağmen iktidarla devam kararı vererek muhalefetin daha iyi yapamayacağına da hükmetti. Bu büyük, sert ve etkili bir ikazdır. Mutlaka siyasi sonuçları olmalıdır.
Tayyip Erdoğan kesinlikle büyük takdiri hak eden bir zafer kazandı. Siyasi hayatının en büyük zaferidir bu. Çünkü geride bıraktığı beş yıla bakınca muhtemelen kendisinin bile zaman zaman şüpheye düştüğü parlak bir sonuçla ipi göğüsledi. Hem yeniden Cumhurbaşkanı oldu hem de Meclis’te üstünlüğü kaptırmadı. Bundan daha iyi bir sonuç düşünülemezdi. Hayal ettiği her şeyi 15 gün içinde kazandı ve ülkenin gelecek beş yılına hükmetme imtiyazını yeniden elde etti.
Aynı şartlarda, bir başka lider, bir başka zamanda bu zaferi kazanamaz. Bir örneği daha olmayacaktır ama Erdoğan’ın siyasi başarı karnesinin de zaten bir örneği yoktur. Kimse, ülkenin geride kalan beş yılı gibi şartlara rağmen onun gibi kazanamayacak. Erdoğan’ın zaferi bu yönüyle şahsa özel ve sıra dışıdır. Sadece seçimi kazanmadı, beraberinde çok eleştirilen tarzı, tavrı ve üslubunu da sandıkta onaylattı. Bunu da not edelim.
Bununla birlikte, Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyası öncesi ve kampanya boyunca söyledikleri yanlış değildi. Türkiye’nin temel meselelerinden birisi olan iki cephe sarasındaki kutuplaşmayı bertaraf etmek için samimi bir helalleşme süreci başlattı. Bir ölçüde başarılı da oldu. Ancak, geleneğin zihinler üzerinde biriktirdiği ağır yükü kaldırmak için yeterli zamanı ve ortamı bulamadı. Seçim sürecinin ağır dili Kılıçdaroğlu’nun çabasına galebe çaldı. Üzerine, PKK/Kandil propagandası gelince ve seçmende beklentilerin ötesinde karşılık bulunda yenilgi kaçınılmaz oldu. Türkiye temel meselelerini konuşmaya ve tartışmaya fırsat bulamadı. Kılıçdaroğlu’nun ve Altılı Masa’nın kazanmak için ihtiyaç duyduğu tek imkan da böylelikle kayboldu.
Kılıçdaroğlu’nun neden kaybettiğini Erdoğan’ın nasıl kazandığını analiz ederken söylenecek çok şey var ama hiçbirisi ülkede yüzde 65 muhafazakar/milliyetçi/sağcı çoğunluğa sahip bir sosyolojinin hakim olduğu gerçeğinden önemli değildir. Buna rağmen yüzde 30’luk laik bloku aşıp yüzde 48’e kadar ulaşmak başarı mı başarı ama söz konusu yüzde 50+1 gerektiren seçim olduğunda bu rakama da anlamını yitiriyor. Kılıçdaroğlu’nun her seçimde 50’nin hemen altında görülen Erdoğan karşıtı kitleyi 50’nin üzerine taşıyamamış olduğu gerçeği de değişmiyor.
Seçim ülkeye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hayırlı olsun. Hem ülkenin hem de Erdoğan’ın önünde zor günler var. Sandıktan aldığı destek inşallah bu zorlukları aşmak yolunda kendisine rehberlik eder.