Gayet tabii analizlerin, izahların cevabını aradığı birinci soru AK Parti’nin neden kaybettiği; kaybetmek şöyle dursun nasıl ikinci parti konumuna düştüğü… Bu soruya şu ana kadar cevap vermeyen tek “parti” merakların merkezinde bulunun AK Parti. Seçimin hemen ertesinde bir toplantı yaptıkları biliniyor ama o toplantıdan dışarıya “özellikle aktarılan, bilerek sızdırılan” sadece Genel Başkan Erdoğan’ın sözleri oldu. Bir parti yetkilisi konuşmuş mu, konuştuysa ne demiş? Bir başkası onun sözlerine katılmış mı, katılmamış mı; yoksa hepsi seçim yenilgisinden dolayı sus pus mu olmuş, bilinmiyor. Yani AK Parti’nin seçime dair analizi hala sır olarak duruyor. Sadece Erdoğan’ın malum toplantıda “Kibir hastalığına yakalandık… Halkla aramıza duvarlar ördük…” dediğini biliyoruz. Seçim kaybının asıl nedenleri Erdoğan’a göre bunlar mı belli değil çünkü aynı toplantıda “Emekliye para veremedik” de demiş. Buradan, her ne kadar kibir olsa duvarlar örülse bile, emeklilere para verebilse seçimi alabileceğine inandığı sonucu da çıkıyor.
Seçim analizlerinin açmazı da çıkmazı da tam burasıdır. “AK Parti = Erdoğan”, sıfır bilinmeyenli denklemi siyasal konuşmaları çoğu kez anlamsızlaştırıyor.
Bugüne kadar AK Parti’nin kazandığı hiçbir seçimin ciddi ve derinlemesine analizi yapılmadı. Çünkü seçim deniler şey, belirli periyodlarda yapılan ve sonunda mutlaka Erdoğan’ın kazandığı bir yarıştı. Seçimi hep o kazanırdı ve ”parti”deki adamlar her seçim sonrası bunu gururla ifade ederlerdi: “Sayın cumhurbaşkanımızın sayesinde…”
Analiz bundan ibaretti.
Şimdi ise seçim kaybedildi ve gayet tabii kaybeden Erdoğan olamayacağı için durumu ifade zorluğu yaşanmaktadır. O kadar büyük zorluk ki, en büyük derdi “tek adam” yönetimi olan parti, seçimden sora toplantı yapıyor ve o toplantıdan da sadece “tek adam”ın sözleri yansıtılıyor. Masada onlarca adam var ve bir tanesinin dahi ne dediğini bilinmiyor.
Madem usul bu, o zaman tam olsun. 31 Mart’ın eksik sayfasını tamamlamak için Erdoğan kendi kendisiyle toplansın; yani, kendisiyle baş başa kaldığında gerçekte ne hissettiklerini sızdırsın. Sızdırsın da perde biraz aralansın. Gerisi vakit ve enerji kaybı…
AK Parti demek Erdoğan demektir. Böyle olmasını bizzat kendisi istemiştir. AK Parti’nin özerk ve kendi siyasetini yaratan gerçek bir parti olmasını istememiştir. Tepeden tırnağa kadroları kendine eşlik edecek bir doğrultuda dizayn etmiştir. AK Parti teşkilatları Erdoğan neyse odur. Erdoğan ne kadar başarılıysa o kadar başarılı, ne kadar halkla iç içeyse o kadar iç içe, ne kadar istekliyse o kadar istekli, zafere ne kadar inanıyorsa o kadar inanır.
Erdoğan özeleştiri yapmadıkça partisi sabah akşam tövbe etse de faydası olmaz.
“Kibir, duvar, yanlış adaylar, ekonomik kriz” daha önce de vardı; özellikle 14/28 Mayıs’ta alâsı vardı. Bunlar durumu anlatmaya yetmez… Dahası, “Seçmen 31 Mart’ta AK Parti’ye bir mesaj verdi, düzelirse tekrar destek verecek” gibi cümleler de iyimser olabilir. Seçmen belki de mesajı Erdoğan’ı son kez Cumhurbaşkanı olarak seçtiğinde, 28 Mayıs’ta vermişti. Mesaj alınmadığı için 31 Mart’ta da yolları ayırdı. Eldeki verilerle bu daha mantıklı bir açıklama gibi görünüyor.
Dolayısıyla, Erdoğan’ın “kendi kendisiyle, kendi zihninde yapacağı toplantı”dan sızanları duyana kadar diğer sızıntıların anlamı yoktur. Yani şu an gerçekten ne düşündüğünü anlamadıktan sonra… Bundan gayrı söylenen havalı ama gerçeklerden uzak cümleler, AK Parti’yi yenilgiye götüren yanlış iletişim politikasının yeni bir halkasından başka anlam taşımaz.