Türkiye’nin son dönemde büyük gürültülerle başlatılan ve yürütülen ama başarısızlıkla sonuçlanan bir dizi dış politika hamlesi vardır. Sansasyonel hamlelerin hiçbirisi istediğimiz şekilde sonuçlanmamıştır. İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dosyaları bu sürecin bariz örnekleridir. Türkiye bu ülkelerle ilişkilerini bozmasına rağmen ve de istedikleri gerçekleşmemesine rağmen yeniden eskisi gibi iyi ilişki talep eden taraf olmuştur. Gerilim dönemi daha çok iç politikaya dönük mesajlardan ibaret olduğu için bu ülkelerden tam olarak ne istediğimiz de belirsiz kalmıştır. İddialarımızdan vazgeçtiğimize göre çok önemli veya hayati isteklerimiz olmadığına hükmediyoruz.
Bugünlerde ise, ne isteğimiz belli olan en büyük dış politika problemimizi yine tek taraflı bir adımla çözme irademizi ortaya koyduk. 11 yılın ardından Suriye ile barışmak istiyoruz. Gizli saklı değil; bunu da Rusya’nın baskısı veya telkini veyahut da ricasıyla yapıyoruz. Ne var ki Türkiye ile Suriye arasında, Erdoğan ile Esad arasındaki çelişkiler o kadar derin ve çözülemez ki; Putin’den bunun yerine bizden başka bir ricada bulunmasını istesek yeridir…
Savaşın başından beri Türkiye, üç şey istedi. Birincisi Esad’ın iktidardan gitmesi, İkincisi Suriye’nin toprak bütünlüğü; yani PYD/YPG odaklı bir yapının kurulmaması, üçüncüsü de göçmenlerin geriye dönmesi… An itibariyle üç hedefimizin de uzağındayız. Ayrıca, Esad’la anlaşacak olsak bile, ne PYD/YPG konusunda bir garanti alabiliriz ne de göçmenleri geri gönderebiliriz.
Anlaşılan o ki iktidar Esad’la anlaşma havasından bilistifade, sandığa giderken göçmenlerin geri dönme ihtimalini seçmene anlatmayı murad ediyor. Bu imkansızdır. Esad iktidardayken tek bir Suriyeli geri dönemez, biz de gönderemeyiz. Bırakın Esad’ı ona yakın bir iktidarda bile geri dönüş mümkün değildir. En zor zamanında yüzbinlerce insanı gözünü kırpmadan katleden bir diktatör şimdi zafer kazanmış ve Türkiye’yi bile hizaya getirmiş özgüvenle daha ölümcül bir tehdittir. Esad’a rağmen Türkiye sınırına yakın bölgelerde uluslararası bir güvenlik hattıyla yeni yerleşim bölgeleri oluşturup bir kısım göçmeni geri göndermek projesi bile daha gerçekçidir. Esad koltukta kaldığı sürece, Türkiye başta olmak üzere çeşitli ülkelere dağılmış göçmen ve sığınmacıları geri dönmeye zorlamak ölüme göndermek demektir.
PYD/YPG meselesine gelince... Ne Esad ne de Putin, Türkiye’nin canını en çok sıkan bu konuda sorunu çözecek ve Ankara’nın kaygılarını giderecek bir tavır takınmayacaktır. Türkiye’nin güvenliği için risk almayacaklardır. Elimizi bu kadar açık ettikten sonra bizimle birlikte bölgedeki Kürtlere karşı askeri veya siyasi baskı kurmak yerine bundan istifade etmeye devam edeceklerdir. Sürecin seyri bunu gösteriyor… Aksi olsaydı Rusya şu ana kadar zaten Türkiye’ye avantaj sağlayacak bazı adımları atabilirdi. Atmadı, aksine Soçi mutabakatındaki sözlerini bile yerine getirmedi.
Esad’la el sıkışmanın ne anlama geldiğini, attığımız geri adımın siyasi sonuçlarını uzun uzun konuşmaya gerek yok. İçeride ve dışarıda herkes bir bakışta ne olduğunu, neden yapıldığını ve ne anlama geldiğini biliyor.
Yine de barış güzeldir. Geri adım atsak da, hedeflerimize ulaşamasak da ve Esad’a karşı bile kaybetmiş görünsek de silahların susma ihtimali değerlidir. Ancak, Cumhuriyet tarihinin en büyük askeri fedakarlığını yaptıktan sonra hiç olmazsa gerçeği görerek, gelecekte bizleri nelerin beklediğini bilerek adım atmakta fayda vardır. Ki bir daha hayal kırıklığı yaşanmasın.