Yirmi yıla yakın bir süredir uygulanan ve son beş yıllık dilimde şahsileştiği için kriz üretmeye başlayan ekonomik model şu sıralarda terkediliyor. Bir anlamda Erdoğan, yetkilerinden vazgeçmek yerine modelden vazgeçiyor. Buna karar vermesi de yaklaşık 5 yıl sürdü. Erdoğan böylelikle, uzun yıllar çok övündüğü, seçimler kazandığı ve kişisel kariyeri açısından da ekonomik başarı örnekleri içeren bir dönemi şimdi hedefe koyuyor. Bugünkü Erdoğan’ı eski Erdoğan’ı eleştiriyor. Eski Erdoğan’ın ekonomik başarılarını yaftalıyor, değersizleştiriyor. Hatta, ilan ettiği ekonomide kurtuluş savaşıyla işi eski Erdoğan düzenini yıkmaya kadar götürüyor.
O dönem Erdoğan’ın güçlü bir ekibi vardı ve Türkiye aynı zamanda demokrasi yürüyüşünde ileri gitmekte olan, dünyaya güven veren ve potansiyelini geliştiren bir ülkeydi. Son beş yılda ve bilhassa başkanlık sistemine geçişle birlikte ekibi dağıttı ve merkezinde sadece kendisinin olduğu bir yönetim tarzına geçti. O günden beri olanlar belli, bütün makro göstergelerin durumu ortada. Kişi başına yıllık gelir 12 bin 500 Dolar’dan 8 bin Dolar’ın altına geriledi. Türk ekonomisinin dünya ekonomisindeki payı yüzde 1,2’den, binde 8’e indi. Türk Lirası’nın döviz karşısındaki çöküşü, işsizlik ve enflasyonun yükselişi ise herkesin ezberinde.
Bugün, “Dolar artarsa artsın, ihracata iyi geliyor” diye reklamı yapılan politikaya da iki satır değinelim. O yıllarda, Dolar 2 TL’nin altındayken de ihracat 160 milyar Dolar’ı bulmuştu. Aynı politika kurallarına göre devam etseydi Dolar yine düşük seviyede kalacak ve ihracat şimdi ödediğimiz ağır döviz kuru bedeli olmadan da muhtemelen 250 milyar Dolar’ı bulacaktı. Nitekim, aynı modelin 2023 hedefine göre de ihracatın 500 milyar Dolar olması gerekiyordu. Programdan sapılmasaydı olabilirdi de…
Eski ekonomik program ve eski Erdoğan dönemi bizzat Erdoğan tarafından kapatıldı. Şimdi, dış güçlerle savaşa girerek, dış güçlerin bizden mal alması için, dış güçlerin parasının değerini paramız karşısında artırdığımız yeni bir modele geçmiş bulunuyoruz. Buna bir model diyebilmek tabii ki mümkün değildir. Yüksek faiz bir ekonomi için felakettir ama enflasyonun sebebi faiz değildir. Böyle olduğu içindir ki faize karşı en büyük lafların edildiği son beş yılda faiz rekorları kırılmış, enflasyon artmış ve işsizlik artmıştır. Dahası, yeni Merkez Bankası yönetiminde gösterge faiz dört puan düşürülmesine rağmen hazinenin uzun vadeli borçlanma faizi artmaya devam etmiştir. Bir faiz lobisi varsa en parlak dönemini yaşamaktadır. Çünkü lafla peynir gemisi yürümemekte, hamasetle ekonomi yönetilememektedir. Aksine, laf, hamaset ve slogan ülkeyi fakirleştirmekte ve geleceğini ipotek altına almaktadır. Sadece son döviz artışı bile Türkiye’nin borç yükünü TL bazında 1,2 trilyon lira artırmıştır. Yani neredeyse yıllık bütçemiz kadar… Artık yıllarca Lira ile kazanıp Dolar ile borç ödemek zorunda kalacak bir ülke için, bunun daha fazla enflasyon ve işsizlik ve kötü hayat şartları olduğunu bilmem tekrara gerek var mıdır?
Erdoğan, Erdoğan’a karşı çıkıyor; çıksın. Zaten son yıllarda yapmakta olduğu bundan farklı değildir. Ancak, bugün denemekte olduğu şeyin eşi benzeri olmadığı, çelişkilerle dolu olduğu ve ülkeye her geçen günün ağır maliyet ödeteceği gerçeğinden ürkenlere kulak vermese de, saygı duymasa da, öfkelenmemesi gerekir. Türkiye, ekonomide kurtuluş savaşı verecek kadar gerilemişse bunun sorumlusu yol göstermeye çalışanlar değil, iktidardır. Ekonominin iyi ya da kötü yönetilmesi de sadece iktidarın ilgi alanına giren bir konu değildir. Hükümet modelden modele koşarken aldığı yanlış kararların faturasına kayıtsız kalmak hiç mümkün değildir.
Ekonomideki kötü tablodan daha endişe verici olan, durumu kavramaktan uzak bir tavırla toplumu, insanları, uzmanları düşman ilan etmek, TL’yi Dolar’a ezdirirken sorumluluk sahibi insanlara mandacı demek ve makulü yapmak dururken hamasete koşup ülkeyi daha büyük kayıplara sürüklemektir.