Ekonomi üzerine yapılacak bütün konuşmalardan sokaktaki vatandaşa düşecek pay hayat pahalılığıdır. Hiçbir tablo, hiçbir gösterge bakkala, manava, markete yansıyan resimden daha etkili değildir. Manzara böyle olunca işlerin yolunda gittiğine veya gideceğine dair hikayelerin de heyecanı azalıyor, inandırıcılığı kalmıyor. 19 yıldır hale yola konulamayan ekonominin; ülke en büyük borç, en yüksek enflasyon ve en ağır işsizlikle boğuşurken ve yabancı paralar milli yaramızı ezmekteyken, altı ay sonra düzeleceğine inanmak da kolay değildir.
Cumhurbaşkanı, hükümet ve hükümet ortaklarının gerçeği göremeseler de anlattıkları modelin veya kurtuluş reçetelerinin, toplumun büyük kesiminde karşılık bulmadığını görmelerinde fayda vardır. Aksi takdirde hükümet kaynaklı gerginlik bitmez, aslında çok iyi fikirleri olduğunu ama toplumun bunu anlamadığı düşüncesi iktidar kanadında stresi artırır.
Nitekim… CHP lideri Kılıçdaroğlu’na TÜİK’ten randevu verilmemesi bu stresin eseridir. Daha önce Merkez Bankası ve TOBB’a gidip sorular soran Kılıçdaroğlu’nun bu tarzı yol yapması hükümeti rahatsız etmiş görünüyor. Yolu da böylelikle kesildi. Kesildi ama problem berdevam…
TÜİK, birçok şeyle birlikte enflasyon ve hayat pahalılığı ölçümleri yapıyor. O ölçümler memur, emekli maaşı ve asgari ücretin belirlenmesinde veri olarak kullanılıyor. Yine o veri hükümetin hayat pahalığıyla mücadele karnesini belirliyor ve aynı zamanda faiz oranlarına referans teşkil ediyor.
Siyaseten yanlış veya doğru fark etmez; bir muhalefet liderinin TÜİK’e gidip bilgi istemesi, fikrini söylemesi veya şikayetleri iletmesi veyahut hiçbir gerekçe olmadan çay kahve içmek istemesi son derece normaldir. TÜİK yönetiminin randevu vermemesi anormaldir ve bir demokraside asla kabul edilebilir değildir. Muhalefet istediği kamu kurumuyla, istediği zaman görüşebilir. Sınır konulamaz, bahanelerle mani olunamaz. Zaten güvenilirliği kaybolmuş ve alternatif enflasyon ölçümlerine yol açacak kadar ekonomi üzerindeki otoritesi zayıflamış olan bir kurum, muhalefetle görüşmekten kaçınarak şüpheleri biraz daha artırmıştır.
Muhalefet, vatandaşın bir numaralı problemi olan enflasyonun peşine düşmek zorundadır. CHP liderinin bunu yapmaması yanlıştır. Gidecek, soracak, araştıracak ve gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacak. Bu çabasına engel çıkarılıyorsa akla ilk gelen şey, kamuoyunun zaten inanmadığı enflasyon verilerinin güvenilir olmadığı ve gizlenmek istendiğidir.
Hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, madem ekonominin bir kurtuluş savaşı verilecek kadar krizde olduğunu söylüyor o zaman hiçbir bilgiyi, hiç kimseden gizlemeden, açık ve şeffaf bir yol izlemek zorundadır. Enflasyon rakamları üzerindeki şüphe zaten devletteki genel şeffaflık probleminin bir parçasıyken bunun üzerine bir karanlık perde daha çekmenin faydası olmaz. Ne muhalefetin gücü kırılır, ne de milletin kafasındaki soru işaretleri azalır.
Zira, kimse enflasyonun en iyimser tahminle yüzde 40’dan aşağı olduğuna inanmıyor. Çünkü herkes kendi çapında bir TÜİK olarak çalışıyor. İnsanlar, bir hafta önce aldığını bugün aldığıyla kıyaslıyor, etiketleri karşılaştırıyor, geliriyle gideri arasında açılan uçurumu ölçebiliyor. Hal böyleyken kimden hangi bilgi gizleniyor veya hangi bilginin orası burası kırpılarak gerçekler karartılıyor? Türkiye’nin hayat pahalığı problemi örtbas edilemeyecek ve şaşırtma verilerek dikkatlerden kaçırılamayacak kadar bariz ve dramatiktir.
Enflasyon artık ne muhaliften ne muvafıktan gizlenebilir. Dolar gibi de değil. Türk Lirası eriyince, “Artık Dolar’ı artırıp yabancıya mal satacağız” denilip işin içinden de çıkılamaz.