Altılı Masa’nın bir arada olmasını mecbur kılan birden fazla eşik aşıldı ama hala risk varsa da iktidar bunu hergün masanın dağılması için olmadık büyüler yaparak riski ortadan kaldırıyor. İktidar sözcülerinin, iktidar ortaklarının, iktidar medyasının Masa’ya atfettikleri önem o kadar büyük ki, yaptıkları hücumlar altı parti bir arada olduğu müddetçe iktidarın seçimi asla kazanamayacağı mesajını vermekten başka sonuç doğurmuyor.
Altılı Masa’nın bilançosundaki aktif varlıkların başına, şimdiye kadar ürettikleri ortak metinlerden önce bu hücumların ürettiği siyasal gücü yazmak gerekiyor. Israr ve temenni o kadar bariz ki iktidar için de asgari ücret artışı, doğalgaz, yerli otomobil, EYT vesaireden daha önemli seçim yatırımı Masa’nın dağılmasını temin etmek görünüyor.
Masa’ya karşı başlarda daha basit salvolar gönderiliyordu. Nasıl olsa yürümeyecek bir girişim olması beklentisiyle olsa gerek, sadece HDP’yi gizli ortak olarak yakıştırmak yetiyordu. Sonra üslup sertleşti. Seçimin ayak sesleri duyulmaya başladıkça bu kez başörtüsü konulu anayasa değişikliği gibi daha ince hamleler gelmeye başladı. En nihayet İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak yolunu açan karar geldi. Niye? Yasak kararının siyasi amacı, aday açıklamayan Masa’nın “allem kallem” İmamoğlu’nu Erdoğan’ın karşısına çıkaracağı tezine yaslanıyor. Masa’nın iktidarı oyalamak için top çevirdikten sonra, finalde böyle bir hamle yapacağı veya yapabileceği ihtimaline karşı İmamoğlu’nun tedbiren diskalifiye etmek fikri mahkeme marifetiyle tedavül edildi. Dursun bir kenarda. Ola ki aday yazılır; kararın temyizi de infazı da hızla ikmal edilir nasıl olsa.
Bu kararın Altılı Masa’yı karıştırması umuduyla; cezayı verdirenler bunun bazen Kılıçdaroğlu’na karşı olduğu, bazen Akşener’i köşeye sıkıştırmak maksatlı bir plan olduğunu yaymak faaliyetinden geri de durmuyorlar. Bir taşla bilmem kaç kuş? Hepsi de masa dağlısın veya ortak aday çıkaramasın da gerisi kolay, duygusunu açık ediyor. Çünkü, Altılı Masa dağılırsa veya birden fazla adayla çıkarsa aslında dağılan masa sandalye değil hassas parçacıklarla bir araya gelen muhalefet enerjisi olacak. Ortaya çıkan enerji de sadece muhalefete yaramayacak.
Bu şartlarda iktidar açısından altı partiyi birbirinden uzaklaştırmak, liderleri birbirine karşı doldurmak veya onları en azından ilk turda birden fazla adaya zorlamak mantıklı bir stratejidir. Yöntemler tartışılsa da böyle bir hedef siyasi rekabet sınırları içerisindedir. Tabii ki Kılıçdaroğlu, Akşener, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu ve Uysal’ın bu hedef dahil olmak üzere yaşanan/yaşanacak herhangi bir hamleye şaşıracaklarını düşünen de yoktur. Herbirinin zaten hem Erdoğan’la hem de iktidarla yaşanmış yeterince kötü hatırası bulunmaktadır.
Bütün bunlara rağmen Masa’nın dağılması seçenekler arasında bulunmuyor ama ortadaki kafa karışıklığı da dağılmak kadar problemli bir haldir; enerji oradan da kaçar gider. Nitekim, hamleler birbiri ardına geldikçe Altılı Masa’nın bırakın bütün alanlarda söz söyleme mesaisini; hayat pahalılığı bahsinde bile muhalefet kapasitesi bir hayli düştü. İktidarın serbest atışla vurduğu kuşlardan birisi de bu; muhalefetin muhalefet etme gücü…
Açık açık konuşulması ertelense de arka planda sürekli tartışılan adaylık meselesinin zihin yükü artık Masa’daki yüzlere yansıyor. Belli ki iktidar da hamlelerini cesaret bulduğu o yüz ifadeleri üzerine kuruyor. En etkili seçim yatırımın da bu gergin alana yapıyor. Yani, yaşanması mukadder olan sinir harbi sahne almış bulunuyor.
Mesele de şimdiden sonra sinir harbini sevk ve idare edebilme kaabiliyeti ve enerjisinde yatıyor.