Salgın sürecinin zorluğu, şaşkınlığı, belirsizliği ve bazı sektörler için baş edilemezliği ortadadır. 10 aylık tecrübeye rağmen hala bilinmezlerle uğraşması ve vaka sayılarının; dolayısıyla ölümlerin durdurulamaması ne kadar sıradışı bir süreçle karşı karşıya olduğumuz gösteriyor. Sağlık sistemleri ağır yük altında ve ekonomiler de yalpalıyor. Özellikle bizim gibi zaten krizde olan ekonomiler için hayat daha da tatsız…
Yönetmek zordu zor olmaya devam edecek. Çünkü zaman içerisinde hükümetlerin tecrübesi artmakla birlikte yılgınlık artıyor ve salgının tabiatı gereği bazı şeylerin; mesela daha fazla kişinin enfekte olması gerçeği baskın çıktığı için dikkat dağılıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu psikoloji de böyle gelişiyor. Utangaç bir sürü bağışıklığı modeline geçildiği anlaşılıyor. Bundan sonra süreçte anlamlı değişiklik yaratacak tek gelişme aşının bulunması, üretilmesi ve yaygın kullanıma geçilmesi olacak. Tablonun kısa özeti budur.
Ancak, olumlu veya standart düzeyde de olsa iyi idare edilen ünitelerin olması bazı işlerin kötü yönetildiği, bazılarının da daha ustalıkla yapılabilecekken yapılamadığı gerçeğini değiştirmiyor. En başta da eğitim…
Salgın baskın verdiğinde yapılabilecekler sınırlıydı ve o şokla eğitimin durdurulması, okulların tatil edilmesi, aceleyle EBA ve internet üzerinden ders sistemine geçilmesi anlaşılabilirdi. Geçen eğitim yılının ikinci yarısı böylelikle heba oldu ama en fazla biraz daha iyi yapılabilirdi, bütün vakit kurtarılamazdı. Yani mutlaka eksik olacaktı, öyle de oldu.
Ne var ki 7 aydır, geleceği belli olan yeni eğitim sezonu için işe yarayacak tek bir adım planlanmamış olması kabul edilebilir değildir. Cumhurbaşkanı’ndan Milli Eğitim Bakanı’na, ilgili ilgisiz diğer bakanlara ve yetkililere kadar herkes sürekli konuştu ama günü geldiğinde ortada hazırlık olmadığı görüldü.
Okullar göstermelik birkaç sınıf dışında açılamıyor, açılacağı söylenen sınıflar vardı onlar hiç açılamıyor. Açılanların devam edebilmesi de mümkün görünmüyor. Bu tablo, bu tatsız görünüm salgının etkisinden çok eğitime verilen önemin seviyesini gösteriyor. Kafayı eğitime takan, bunun önemseyen, bunu öncelikli ve vazgeçilmez olarak gören bir devletin hali asla böyle olmazdı.
Baştan belli ki ya yüz yüze eğitim yapılacaktı ya da evden. Birincisi olamayacaksa ikincisi için hazırlık yapılırdı, altyapı eksikleri giderilir, internet, bilgisayar tedarik edilir veya televizyon yayınlarının öğrenciye ulaşması garanti edilirdi. Vakalar artmaya başladığında okula gidilemeyeceği belli olduğunda ikinci seçenek devreye girerdi. Vakalar arttı çocukların okula gitmesi imkansız hale geldi ama internet üzerinden eğitimde altyapı kimi yerlerde yüzde 15-20’lerde. Kimi evlerde bırakın internet üzerinden eğitimi, dersleri takip edebilecek televizyon bile bulunmuyor. Geçtik müfredat kalitesini, geçtik öğrencinin yeni modele hazırlanmasını, geçtik eğitim disiplinini… Yarım sezon geçen yıldan gitmişti, bir tam sezon da şimdiden gitti, gidiyor.
Milli Eğitim Bakanı’nın çaresiz yüzü ve bakanlıkları bakanlık olmaktan çıkarıp böyle acınası durumlara düşüren sistemin nezaretinde, bu ülkenin zaten çok kıt olan eğitim sermayesinden bir yıl daha eksiliyor. Hiç mi başka örneklere bakmak akıl edilmedi? Hiç mi ikinci bir senaryo üzerinde çalışılmadı?
Çocukların, gençlerin bu en kıymetli zamanları hiç mi önemsenmedi?
Şu kadarını söyleyeyim… İzlediğimiz, affedilmez bir beceriksizlik tablosudur.