Kişilerin de devletlerin de en kıymetli sermayesi zaman olmalıdır. Boşa akıp giden veya gerektiği gibi değerlendirilemeyen vakit kadar büyük bir kayıp olamaz. Zaman akıp gider ve büyük meseleler onun altında büyüdükçe büyür. Şimdi Türkiye’nin problem sepetinin büyümesi gibi.
***
Meşguliyetimiz fazla, enerji sarfiyatımız ileri düzeyde ama gündelik veya konjonktürel meselelerin çözümüne ayrılan vakit ana meselelerin varlığı ve çözüm beklediği gerçeğini değiştirmiyor. Birçok aktüel mesele de esasen çözülemeyen ana sorunlardan besleniyor. Sözgelimi Kürt meselesini çözemediğimiz için PKK terörü bitmiyor; PKK bitmediği için de Türkiye’nin milli çıkarları baskı altında kalıyor. Bugün Suriye’de ve Irak’ta yaşadığımız tam olarak budur. Beraberinde ABD ile ilişkilerimizin giderek gerilemesinin temelinde bu bir türlü çözemediğimiz sorunun ortaya çıkardığı yumuşak karın gerçeği yatıyor. Öylesine çetrefilli bir mesele ki PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan ama YPG’ye silah veren ABD ile, PKK’yı terör örgütü olarak görmeyen ama bizimle iyi ilişkiler içerisinde bulunan Rusya sahada yine aynı örgütle ittifak kuruyor. Toplamda PKK ve uzantısı YPG bizim için büyük bir sorun ama uluslararası alanda buna dayalı bir rest ve dolayısıyla sonuç alabilmek asla mümkün olamıyor.
Sadece Kürt meselesi veya PKK değil çözemediğimiz veya çözümünü ertelediğimiz her büyük problem gündelik hayata ve diplomasiye; toplamda güvenlik ve refah ihtiyacımıza darbe indiriyor. Can yakması için her meselenin illa da uluslararası pazarda kullanım değeri olması gerekmiyor. Bazıları var ki içeride başlayıp içeride bitiyor ama yine de aynı güvenlik ve refah problemine tesir ediyor.
Eğitim, kültür, şehirleşme meseleleri böyledir. Bu alanlardaki eksiklikler de ileri düzeyde açık üretmekte ve topyekün kalite, verimlilik ve ülkenin marka değeri olarak Türkiye’yi geriletmektedir.
Kürt meselesiyle birlikte Alevi meselesi ve devletle vatandaşın ilişkileri meseleleri de ayaktaki başka prangalar… Yakın geçmişe kadar dindarların devletle problemi vardı şimdi ise laiklerin veya kendisini Kemalist olarak tanımlayanların var. Problemli bir kesim gitti ama yerine başka bir kesim kendisini iyi hissetmeyen kitleler olarak aynı yere transfer oldu.
Sorun adacıkları artık birbiriyle irtibatlanacak kadar obezleşiyor ve hacim kazanıyor. Her mesele kendi çeperinin dışına taşarak ortak potansiyeli zehirliyor. Hiçbiri küçümsenemez ve yok sayılamaz. Etnik olanı da, dinsel olanı da, genel olanı da özel olanı da gerçekçi bir yüzleşme ve sahici bir çözümü hak ediyor.
Herkesin demokrasi ve hukuk zemininde bütün haklara eşit erişim hakkının olmadığı bir ülke kimse için keyifli olamaz bunu akıldan çıkamayalım. Dünya ile yarışan, bilim üreten ve sorgulayan bir eğitim sistemi Türk için de Kürt için de zaruridir. Kürtlerin ve Alevilerin yüzünün gülmesi, Türkler için de Sünniler için de zarurettir, bunu da bilelim. Öte yandan, ihanet etmediğimiz şehirler inşa etmek, hepimizin hayat kalitesi için olmazsa olmazdır.
***
Kültürel çoraklaşmaya mahkum bir ülke olmak da ayıptır. Roman, şiir, hikaye neredeyse unutuldu, dilimize dolanan bir beste bile yapılmaz oldu. Giderek ağırlaşmakta olan bir kültür meselemiz vardır. Zihinleri özgür bırakıp, düşünceyi prangalarından kurtarıp bilimi olduğu gibi sanatı da özgürleştirmek için kaybedecek vakit yoktur.
Birikmiş ve zaman içinde derinleşmiş meseleleri olan Türkiye’nin yüksek düzeyli bir acil eylem planına ihtiyacı vardır.
Hem siyasi meselelerde hem kültürde hem şehirleşmede velhasılı hapsinde vakit geçtikçe çözüm zorlaşır. Zorlaşması bir yana ilaveten sinsi bir umutsuzluk peydah olur. Neredeyse o umutsuz eşikteyiz; hiçbir şey bizi harekete geçirmiyorsa bunu hatırlayalım da gerçekle yüzleşelim…