Bir ülke 20 yıldır depremi konuştuğu halde, o büyük depremin her an kapıyı çalacağı bilindiği halde, o depremin sahip olduğu en değerli varlık olan İstanbul’u yıkıp geçeceği apaçık olduğu halde tedbir alamıyorsa o ülke büyük ülke değildir. 20 yıldır sayısız finansman imkanı yakaladığı halde vatandaşının oturduğu çürük evleri depreme dayanıklı olanlarla değiştiremeyen devlet bir numaralı sorumludur.
Evini güçlendirmek yerine, dönüşümü sonuna kadar zorlamak yerine bir gerekçeyle çoluğunu çocuğunu gerçekleşmesi mukadder depreme karşı dayanıksız evlerde oturtmaya devam eden vatandaş da devlet kadar suçludur.
5.8 bize gerçekte ne olduğumuzu gösterdi. Bütün övünmelerimizin ve tükenmeyen hamasetimizin bir sarsıntıyla anlamsız hale geldiğini suratımıza çarptı. Çapımız görüldü, ölçüldü, biçildi… Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde tekinsiz ve güvensiz yaşamaya mahkum olduğumuz -bir kez daha- anlaşıldı.
Bu kadar deprem konuşup bu kadar hazırlıksız beklemek, akla mantığa sığmaz ama evvela ayıptır. Büyük millet enkaz altında kalacağını bile bile çaresiz izlemez, güçlü devlet halkının üzerine enkaz yıkılmasına müsaade etmez. Oturur bu acil ve hayati meseleyi çözer. İster “dış güçler”in yaptığı gibi, ister “yerli ve milli” formülle… Ama çözer. Beklemez, yorulmaz, geçiştirmez…
***
Depremin kuralı bellidir. Risk varsa önlem alırsın ve güven içinde yaşarsın. Kaç şiddetinde olursa olsun ona karşı dayanıklı binalar yapmak mümkündür. Yapamıyorsan, önlem alamıyorsan gerisi boş laftır.
Şimdi önümüzde kaç sene var, kimse bilmiyor. En az hasarla, en az ölümle bu mukadder felaketi atlatmak için ne kadar fırsatımız var, belli değil. Belli olan, ne kadar fırsat olursa olsun makul bir yolla bu meseleyi çözme kabiliyetine sahip olmadığımızdır. İstanbul sallandı, korku şehrin üzerine çöktü; gelip geldiğimiz nokta yine ‘kaç toplanma noktası vardı ‘ tartışmasından ibaret… Toplanmadan önce, evlerde güven içinde yaşamak artık bir hedef bile değil…
Türkiye asla bu sınavı veremiyor. 20 yıldır; yani en ağır ikazın üzerinden neredeyse çeyrek asır geçmesine rağmen veremedi. Bir meselemizi de başımız belaya girmeden, zamanında, anlaşarak ve birbirimizden şüphe duymadan çözebilmek hayali uçup gidiyor. Şunu bilelim ki sonradan dövünmek, birbirimizi suçlamak sandığımız kadar cazip olmayacak. Çünkü hepimiz suçlu olacağız…
Şimdiden sonra depreme karşı tek silahımız, muhtemel ve kaçınılmaz bildiğimiz depremin gerçekleşmemesidir. Dua edelim bilim yanılıyor olsun!