Bir yandan İstanbul seçiminin bitmek tükenmeyen ve giderek demokrasi zemininden çıkan hesapları… Bir yandan ekonominin acil reform bekleyen ama reform cesareti gösterilemeyen stresli yürüyüşü…
Bir yandan dış politikada ABD ile aktif hale gelen kriz, Rusya ile de verimliliği bir türlü sağlanamayan ilişkiler… İlaveten Kuzey Suriye hattı… İlaveten sadece bir hafta içinde Fransa ve İtalya’dan gelen Ermeni meselesi ataklarına karşı kalemiz golle dolarken elimiz kolumuz bağlı izlemek zorunda kalışımız…
Öte yandan toplumun bildiklerini unutmaya yüz tutan, gergin ve endişeli ruh hali…
Teker teker sayıldığında acil çözüm bekleyen bir dizi problem vardır. O yüzden liste yapmak yerine temel probleme eğilmek zamanıdır. Zira, Türkiye’nin irili ufaklı çözüm bekleyen bütün dosyalarının neredeyse tamamı birbiriyle bağlantılı hale gelmiş bulunuyor. Ekonomiden dış politikaya, sosyal problemlerden ifade özgürlüğüne kadar hat boyunca aranacak her çözüm bir diğerinin yolundan geçiyor.
Bu yol da açık ki hukuk sisteminin güçlenmesi ve ülkenin demokratik görünümünün toparlanması mesaisine çıkıyor. Yani hukuk düzenimizi şeffaf, öngörülebilir ve güvenilir bir seviyeye çıkarmak mecburiyetimiz vardır.
İçeride huzuru bulmanın yolu da dışarıda herbiri kabarık diplomasi dosyalarında müttefik artırmanın formülü de budur.
***
Peki şimdi biz bu kriterin neresindeyiz?
Yakınında bile değiliz...
En başta çözüm sağlanması gereken seçimleri bir soruna dönüştürmüş bulunuyoruz ve bizatihi demokrasinin kalitesini artıracak bu standart üniteyi belirsiz ve güvenilmez hale getirmek üzereyiz. Halkın tercihine rıza kaidesi sarsılırken beraberinde yukarıda sayılan bütün alanlarda aynı anda birden riski artırıyoruz. Mesele sadece döviz kurunun bugünlerdeki kıpırdanması değildir. Daha önce de bu seviyeler görüldü. Mesele, şu anda içinde bulunduğumuz durumun bir veri haline gelmesi ve hiçbir şeyi değiştirmeden bu yolda salimen gideceğimizi zannetmemizdir. Bugün böyle oluyorsa yarın da ertesi gün de olabilir zehabına kapılmamızdır. Söylemeye gerek yok bu yanlış bir kanaattir.
Dahası yine sanılanın aksine Türkiye’nin en büyük zenginliği jeopilitik gücü, nüfus imkanı, turizmi, sanayisi vesaireden daha çok ve öncelikli olarak demokrasidir. Hiç olmazsa ortalama bir demokrasi olmak vasfı muhafaza edilmeden gerisi sadece kendi kendimize propaganda tesellisinden ibaret kalır. Demokrasiyi şeklen değil, ruh olarak korumak ve güvenilir kılmak bir avantaj değil temel sermayedir. Elbette bütün sorunlar bir kalemde çözülecek değildir ama denklemi çözmek için de en garantili ve kalıcı yolumuz budur.
Bu gerçeği daha fazla ıskalamadan, daha çok hata yapmadan ve bilhassa da ülkenin önündeki seçimsiz uzun dönemi hesaba katarak siyaseti güvenilir bir demokrasi zeminine oturtma fırsatını kaçırmayalım.