Emekli amirallerin Montrö Sözleşmesi’ni konu alan mektuplarının daha ilk dakikada darbe bildirisi olarak yaftalanması sistemin ne kadar tedirgin olduğunu gösteriyor. İsmiyle müsemma “emekli” bir asker grubunun her yerde rastlanabilecek görüşleri darbeye bağlanınca, ardından buna münasip muameleler de geldi. Gözaltı, ifade furyası, lojman, koruma iptali ve bilhassa da kamuoyu önünde küçük düşürme kampanyası. Düne kadar iktidarın en makbul mavi vatan paşaları bir sabah peşlerine düşülen “vatan hainleri” oldular. Akrabalarının siyasi tercihleri, isimleri, fişleri ortalığa döküldü. İddia büyük olduğu için ortada bir darbe girişimi varmış gibi bütün unsurlar seferber edildi. Kısa sürede anlaşıldı ki emekli amirallerin üçünün beşinin ailesinde CHP üyesi zararlı kişiler varmış. Böylelikle de dosya tamam oldu, maksat hasıl oldu!
Darbenin ucu bir şekilde ailesinde CHP’li bulunan paşalara çıktığına göre milli iradeye ilk seçimde yapması gerekeni söylemeye de gerek kalmadı. Emekli amirallerin hesabını CHP ve “zillet ittifakı” ödeyecektir artık…
Askerin ne şekilde olursa olsun konuşması malum darbe geçmişi sebebiyle zihinlerimizde reaksiyon yaratıyor ama asker ya da sivil emekli memurların bildiri yayınlama, açıklama yapma, mektup gönderme hakları vardır. İktidarın da açıklamaya tepki gösterme hakkı… Ama bu tepki konuşanı susturmak, açıklama yapanı darbeci ilan etmek, polisiye güçle gözaltına almak, evden dışarı atmak şeklinde olamaz. İfade özgürlüğü, başka her şeyden daha önemlidir ve üzerine titrenen bütün milli değerlerin teminatıdır. Konuşabilmek hakkı ülkenin temel sermayesidir. Siyasi veya gündelik gerekçelerle bu hakkı baskılamak, kullandırtmamak düşünülemez. Açıklama bazılarımız için yanlışsa bile sadece yanlıştır, o kadar. Başka da bir şey değildir.
Ayrıca, emekli askerlere karşı kanaat oluşturmak için zaten zayıflamış kurumları seferber etmek de kabul edilemez. Birkaç günden fazla konuşulması imkansız olan bir mesele uğruna, “kişilik haklarından yargı bağımsızlığına, kurumların itibarından demokratik görünüme” kadar elde ne kaldıysa harcamak doğru bir karar değildir. Konunun üzerine bu yöntemlerle gitmek; devletin böylesine ciddi bir iddiayı polis fişleriyle ispata çalışması sanılanın aksine iktidara da yaramaz. Bilakis, sahici olmayan kampanyalar koalisyonun aleyhine olur. Ne AK Parti’ye ne de herkesten çok ortaya atılan MHP’ye fayda sağlar… Kaldı ki bir iktidarın başarısını sistemi darbe yapılamaz hale getirmekle ve darbe ortamını imkansızlaştırmakla ölçmek gerekir. Emekli bahriyelilerin bile darbe yapabileceği varsayımı kadar güvensiz bir ortam, bu ölçüye göre hiç iyi görünmüyor. Türkiye’nin gelip gelebildiği yer burası olmamalıydı…
Cumhurbaşkanı olayla ilgili açıklamasında cevabın ilk seçimde verileceğini söylediği için, meselenin seçim boyutunun önemine dair konuşalım. Seçime hazırlıklı olmak sadece iyi bir ekonomi yönetimi ve elbette beraberinde hukuk sistemini ayağa kaldırmaktan geçiyor. Yani, emekli amiraller olayında yapılanın tam tersi yapılmalıdır. Seçimi düşünen bir iktidar için, gerçek sorunlarla gerçekçi şekilde yüzleşerek ve kaybolan yılları da hesaba katıp sandığa kadar kalan süreyi bu istikamette verimli kullanmak şarttır. Ülkenin sorunlarının ne kadar büyük olduğunu Cumhurbaşkanı da farkediyor olmalıdır; zira, eskiden tarafı olduğu gündemler haftalarca işe yararken şimdi en sansasyonel hamleler bile bazen 24 saat dayanmıyor. Çünkü, Türkiye’nin değiştirilmesi mümkün olmayan ağır, sıkıntılı ve derin problemlerden oluşan gündemi vardır.