Yaşadığımız siyasal süreçlerin birçoğu tarihi önem taşımaktadır. Genel seçimler bile bu kategoriye giriyor artık. Ya da kurulan son sandık, 16 Nisan hiç şüphesiz tarihidir ve bir milattır. Bununla birlikte, 15 Temmuz darbe girişimi ve buna verilen cevabın tartışması tarihi önemini hepsinin üzerine koymak gerekir.
Bazen “Her şey mi tarihi önemde?” diye isyanla karışık sorgulama yaşanıyor. Öyle, her şey tarihi önem taşıyor.
Türkiye’de bütün siyasal süreçler muazzam bir değişim potansiyeli içerdiği için ve seçimle ya da sosyal mekanizmayla ortaya çıkan siyasal imkanlar tarihi önem taşımaktadır. Biraz daha genişletecek olursak, Türkiye siyasal sistemi kökten değişirken ve siyaset alışkanlıkları baştan ayağa yenilenirken başka türlü bir tanımlama da yetersiz kalacaktır.
Sadece bir sübjektif süreç olarak değil; malum, yeni sistemi ete kemiğe büründürecek uyum yasaları da parlamentodadır.
Elbette siyasal değişimler büyük ve güçlü dalga olarak gelir ve süpürüp geçer. Türkiye’nin 2002 sonu itibariyle, yani AK Parti yıllarında adım adım geleneksel vesayet kurumlarının denklem dışına itilmesi bunun örneğidir. Aktörler değişti, seçilmiş siyaset yönetim pastasının büyük kısmını denetler hale geldi ve en nihayet askerin ağırlığı büyük ölçüde azalıp, geriledi. On yıllar boyunca Türkiye siyasetini anlamak ve anlatmak için sistemin yönetim gücü olan “asker-sivil bürokrasi” kavramı kullanılıyordu. Başka bir ifade ile ülkeyi anlamak mümkün değildi. Bugün ise, asker-sivill bürokrat kavramı kullanılmaz oldu, unutulup gitti. Çünkü bürokrasinin siyaset üzerindeki hakimiyet, denetim ve kontrolü geriledi.
***
Tarihi süreçler böyle tahakkuk ediyor. Bugün en nihayet 15 Temmuz, başkaldırma ve isyan potansiyelini sahaya yansıtan FETÖ’nün tasfiyesi ile de değişimin yeni bir safhası yaşanıyor. Ergenekon, Balyoz davaları marifetiyle geleneksel güçlerden boşalttıkları sisteme el koyan FETÖ bir darbeyle bunu tamamlamak istedi ama sonuç alamadı. Sistemin arka koridorlarında önce “derin devlet”leşme, ardından da devletin tamamını ele geçirme planları 15 Temmuz’da sokağa gömüldü.
Toplamda bütün bunlar AK Partili yılların, Erdoğan’ın ve en başta da toplumun başarısıdır. 28 Şubat karanlığı hatırlanacak olursa ülkenin nereden nereye geldiği daha iyi anlaşılır. Bu da inanılmaz bir değişimdir. Türkiye imkansızı başarmıştır.
Bununla birlikte değişim ayın zamanda onarımı ve yapıcılığı içermiyor. Yani tek başına yetmiyor.
Yoğun ve sarsıcı süreçler yaşayan bir ülkenin her zaman ve her durumda güçlü bir demokrasiye ihtiyacı vardır. Tarihi süreçlerin ve güçlü değişimlerin mayası da standardı da demokrasi olmak zorundadır. Bu standarda uymayan hiçbir değişim sonuca ulaşamaz, derinleşemez ve kalıcı da olamaz.
Tarihi dönüm noktaları birleştirildiğinde ortaya ağır bir sorumluluk çıkıyor. Yaşanan bütün süreçlerin muhasebesini çıkaracak bir ara toplama ve müteakiben de hukuk ve demokrasiyle aşılanmaya ihtiyaç vardır.
İçinden geçmekte olduğumuz muazzam değişim hem derinleşmeli hem de ileriye büyük bir siyasal miras kalmalıdır. Aksi ise, zaman ve emeklerin heba olmasıdır.
Değişim ancak derinleşmekle olur; asıl o zaman bütün yaşananlar tarihi önem taşır.