Birbirini kovalayan olayların aynı zamanda bir öncekini unutturacak kadar keskin ve hayret verici olması Türkiye’nin üzerindeki soru-cevap yükünü azaltmıyor. Her yeni iddia, tartışma veya rayından çıkan icraat girişiminin kopardığı fırtına, benzeri başka bir dosyayı konuşulmaz kılıyorsa bilakis bundan endişe duymak gerekir. İktidar için böyle… Peker’in ağır ithamları yeni bir gündem oluşturduğu için 128 milyar dolar rezerv kaybının gündemden düşmesi kimse için teselli olamaz. Yahut da 128 milyar dolar gündeme geldiğinde Gara acısının sorgulanmaktan çıkması… Ya da Gara gündeme geldiği zaman o günlerde sürüp gitmekte olan Boğaziçi olayı, döviz kurunun patlaması, Merkez Bankası Başkanı’nın bir gece ansızın işten atılması ve siyasetin yargıya bitmek tükenmek baskısının muhtelif örneklerinin sessiz sedasız gündemden düşmesi… Veyahut da meşhur pudra şekerinin toz olup uçması…
Ne uçtular, ne düştüler. Hepsi hâlâ yerinde duruyor. Çünkü hiçbiri izah edilemedi ve hepsi hâlâ cevap bekliyor. Böyle olduğu için de kafa karıştırmaya devam ediyor. İnsanların zihni bir meseleden ötekine koşturup dursa da geri döndüğünde hepsini bir arada, sıraya dizilmiş olarak yeniden buluyor.
İktidar, ortaya yeni bir sorun çıktığında, öncekileri münakaşa yükünden kurtulduğu için “hiç yoktan iyidir” diyemez. Çünkü adı üzerinde iktidardır. Teker teker biriken sorunların yükü ağırlık yapar, çözülecek olursa da iktidarı kanatlandırır. Bugün ise, çoğu kendi ürettiği veya üremesine mani olamadığı veyahut da kriz haline geldikten sonra yönetemediği problemler nedeniyle iktidarın omuzundaki yük oldukça ağırdır. Kriz yönetimi böyle devam ederse daha da ağırlaşacaktır.
Kriz yönetimi deyip geçilemez zira, açıkça görülüyor ki başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar kadroları, mesaisinin önemli bölümünü bir süredir art arda gelen meselelerin iletişimine ayrılmıştır. Çözümüne değil iletişimine… Yanlış bir model; cumhurbaşkanı hükümet sistemi ve denetimsiz, tecrübesiz bir sistem aralıksız problem üretmekte ve ülke gibi iktidar da o problemlerin peşinden sürüklenmektedir.
Dolayısıyla, her eleştiriye, her meseleye “dış güçler” yaftası yapıştırarak bir yere gidilemeyecek. Problemler galerisi tam da bu yanlış politika yüzünden doldu taştı. Gerçekle yüzleşmek yerine hamasete, meseleleri konuşmak yerine slogana müracaatın neticelerini yaşıyoruz. Geldiğimiz noktanın iktidar açısından özeti şudur: Bütün dünya her bahaneyle Türkiye’ye kafayı takmıştır ve Türkiye’nin bundan kurtulması için de bu iktidara ve muhakkak surette Erdoğan’a ihtiyacı vardır. Herhangi bir meselede iktidardan açıklama, izahat, yüzleşme, araştırma, soruşturma isteyen bu özeti okusun, yerine otursun.
Mantık böyle olduğu ve başka da yol kalmadığı içindir ki suçlanan siyasetçi kim olursa olsun, suçlama ne olursa olsun “Hedef devlettir” denilmektedir. Dünyanın hiçbir demokrasisinde böyle bir indirgeme, böyle bir özdeşlik olmaz, olamaz. Yahut da ekonomisi baş aşağı giden hiçbir demokrasi, “Karanlık güçler bize operasyon çekiyor” diye eli kolu bağlı seyre dalmaz.
Ayrıca, kaç sene geçecek de iktidar ülkeyi dış güçlerden, karanlık ellerden, lobilerden, şundan, bundan kurtaracak? Ve ayrıca düne kadar bir parçası olduğumuz o dünya başımıza nasıl üşüştü ve onlar sabah akşam operasyon çekerken iktidar ne yapıyordu acaba?
Gerçekçi olmayan ve kendi içinde çelişkilerle dolu bir hikayenin her yeni krizde bir kez daha tekrarlanması; krizin olmadığı nadir zamanlarda bile tekrar tekrar anlatılması artık mana taşımıyor. Başı sonu belli bir hikaye, başı sonu karanlık ve cevap bekleyen gerçek hikayelerin yerini asla tutmuyor.
Can yakıcı sorulardan kaçıp, yerine zamandan, mekandan, şahıstan kurumdan bağımsız esrarengiz hikayeler anlatmanın sonu geldi artık.