Siyasal, sosyal, ekonomik ve hatta diplomatik göstergelerin gerilemekte oluşu bir tesadüf ya da şanssızlık değildir, kötü yönetime işaret eder. Kötü yönetimden daha kötüsü ise bunun farkında olmamaktır. Sorunların ulaştığı derinliği, varacağı yeri kestirememek ve dolayısıyla çözüm becerisi kaybetmek sorunun hacminden daha büyük bir ağılıktır.
Türkiye bu problemi bilhassa Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte yoğun şekilde yaşamaktadır. Vizyon dağılmış, fikri takip kaybolmuş ve doğal olarak olumlu-olumsuz gelişmelere karşı reaksiyon alabilme imkanı yitirilmiştir. Sistemin karnesi olan makro ekonomik göstergeler, hukuku, eğitim, şeffaflık gibi listelerde baş aşağı gidiş durumu hem özetlemekte hem de dramatikleştirmektedir.
Açık ki ekonomide büyük ve derin kriz var ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başlayarak en aşağı kadar iktidar kadrolarının hal ve hareketlerinden böyle bir hissiyat almıyoruz. Finansal açıdan eksi rezerv dönemine girmiş, enflasyon ve işsizliğin yönetilemez hale geldiği bir ülkenin hükümeti tablosu görünmüyor. Yahut da devletin vatandaşa en çok lazım olduğu şimdiki gibi salgın dönemlerinde çaresiz kalan bir yönetimin utangaçlığı hissedilmiyor. Türkiye ölçeğinde bir ülkede daha kötüsü olamaz denilebilecek ne varsa yaşanıyor ama iktidar -Cumhurbaşkanı- o havada değil.
Bunun sebebi, büyük problemler karşısında soğukkanlı ve metanetli yönetim kaabiliyeti değildir. Bilakis, meselenin derinliğini, problemin büyüklüğünü fark edememek ve bilhassa kendini de kandırmaktır. Sorunların çapıyla yüzleşmeyip, dönüp dolaşıp propaganda maksatlı komplo teorilerine inanmak iktidarı acil çözüm bekleyen problemler karşısında giderek daha etkisiz kılıyor. Zaten kadro, liyakat ve odaklanma eksikliği nedeniyle kısıtlı olan icraat potansiyelini bütünüyle zayıflatıyor. Doğru teşhisi geçelim, acil müdahale bile mümkün olamıyor.
Son derece başarısız bir ekonomi bakanı ve Merkez Bankası başkanının -Albayrak ve Uysal ikilisi- ardından iktidar için, hem kötü hafızayı silen hem de piyasaya güven veren Naci Ağbal gibi bir isme dört ay tahammül edememek nasıl bir ekonomik krizle karşı karşıya bulunduğunun farkında olmadığını gösteriyor. Bu tersine değişim, rezerv, kur, faiz, enflasyon, yatırım gibi temel göstergelerin gerçekte işaret ettiği tehlikeyi görememektir.
Salgınla mücadele ederken, salgını artıran kalabalıklar toplamak gerçeklerden uzaklaşmaktır.
Zaten büyük sıkıntı yaşayan fakir fukaranın belediyeden üç-beş kuruş ucuza alacağı ekmekle, büfe kovalayıp kavga etmek gerçeği görememektedir.
Vatandaşın içeceğine yiyeceğine karışmak gerçekten kopup gitmektedir.
15 aylık salgın döneminde esnafa, ihtiyaç sahibine -işsizlik fonu hariç- sadece 12 milyar lira kaynak aktarabilirken, ne kadar yap-işlet-devret kirası varsa, ne kadar yolcu ve geçiş garantisi varsa, tamamını aksatmadan ödemek gerçekle ilişkinin kopmasıdır.
128 milyar Dolar rezervi heba etmek gerçeklerden bir kopuş, bu skandalı izah ederken hatadan hataya savrulmak başka bir kopuştur.
İktidar, Cumhurbaşkanı ve parti adamları derin ve sarsıcı sorunlar karşısında telaşsız görünüyorlarsa sebebi gerçeklerden uzaklaşmanın sunduğu muazzam zihin konforudur. Süreçlere hakimiyet veya bildikleri bir şey olduğundan değil. Böyle olsa dertleri çözeceklerine dertsiz başlarına dert açmaya devam etmezlerdi.