İşlerin yolunda gitmemesi, kötü yönetim ve belirli alanlarda kriz yaşanması büyük bir problemdir. Süreklilik arzetmesi ve krizin “yeni normal” haline gelmesi daha büyük bir problemdir.
Bununla sadece, ağır işsizlik, kur riski, daralma ve belirsizlik yaratan ekonomik krizi kasdetmiyorum. Gayet tabii, şimdiki gibi ekonomik krize mahkum olmak ve güven ortamının kaybolması diğer bütün meselelerin önüne geçer, Ama aynı zamanda ekonominin yolunda gittiği zamanlarda dikkat çekmeyen problemleri de görünür hale getirir. Yaşanmakta olan budur. Ekonomiyle birlikte dış politika, hukuk, eğitim, kültür de kriz içinde bulunuyor. İlaveten bir de dışarıdan parlak ve verimli görünen ama kapağı hafif aralandığında işin aslının öyle olmadığı anlaşılan gerçekler vardır.
Çünkü ülke bileşik kaplar gibidir. Kronik bir mesele varsa- ki birden fazla var- aslında onları kronikleştiren birçok başka meselenin varlığı da kaçınılmazdır. Türkiye, bu hale açık ve bariz bir örnektir. Ana konularından birisinde muvaffak olamayan bir ülke başka ana konularda da işini yapamaz.
Standartlar düştüğünde ve kriz aşılamadığında yeni durum kabullenmeye başlanır. Düşük beklenti ülkeyi teslim alır. Ekonomi kötü giderek alışkanlık yaratır, TL yeterince geriledikten sonra bir aşamada değer kaybetmiyorsa, buna da şükür deme eğilimi gelişir. 2023 hedefleri unutulur, günü kurtarmak telaşı galip gelir. Parıltı, heyecan, büyük iddialar konuşulmaz olur, sıradanlıklar başarı öyküsü haline gelir.
Yargı ve hukuk da öyledir… Seviye düşmesin, bir parça adalet bile yüzleri güldürür. Koca koca ihlallerin, devasa yargı felaketlerinin izini sürmek amaçsızlaşır. Kötü yargı sistemi, adaletsiz hukuk düzeni ve aza rıza gösteren kalabalıklar ülkesi olur çıkarsınız.
İkisinin arasındaki ilişki de açık değil mi? Bir hukuk devletinde asla akla gelmeyecek yanlışlar, hatalar, karakuşi hükümler varken, ne yerli ne yabancı sermaye oraya para yatırır mı? Dünya, sıfır hatta eksi faizle para dolaştırırken o ülke için pahalı borçlanmaktan başka çare var mıdır? Yoktur ve malum o ülkenin adı Türkiye’dir. Ne kadar yüksek sesle büyük sloganlar atsanız da dünyanın en pahalı borçlanan ülkeleri liginde olduğunuz gerçeği değişmez. O ligdeki ülkelerin adını yazmayalım da daha fazla moral bozmayalım!
Ekonomisi ve hukuku (ve eğitimi) kronik kriz halinde olan bir ülkenin dış politikası için uzun nutuklar atmak işe yaramaz, Yahut o politikayı anlamaya çalışmak için uzun analize de hacet yoktur. Suyu bileşik kaba dolduralım; hukukta, eğitimde ve ekonomide hangi seviyeye çıkarsa diplomaside de oradadır. Aksi mümkün değildir.
Kötü yönetim asla bir şans veya şanssızlık değildir. Liyakatsizlik ve ehliyetsizlik varsa mukadderdir. Liyakatsizlik vardır ve sadece bir yerde değil, her alanda vardır. Ehliyetsiz kadrolar her kurumu kuşatmıştır.
Bütün bunlardan daha kaygı verici ne olabilir? Şu olabilir. Geleceği kaybetmek… Günü kurtarmak mümkündür ki öyle oluyor. Günü yaşayan daha kötüsü olmasın diye mevcut hale alışabilir ki alışıyor. Toplumun hafızası kısa sürede zayıflayabilir ki zayıflıyor. Bütün bunlara rağmen Türkiye’nin asıl ve önemli meselesi bugün yaşadıkları değil, gelecekten kaybettikleridir.
Kötü yönetimin ve yanlış tercihlerin fırsat maliyeti büyüktür. Bir yerimizde sayarken başını alıp giden dünyayla aradaki açılan farkın maliyeti yüksektir. İşler usulünce yapılacak olsa kazanılacak olanı, kötü yönetim yüzünden kaybetmenin faturası günü kurtarmış gibi yapmakla ödenmez. Derdimizin büyüğü bugünün yanlışlarının gelecekte ortaya çıkaracağı dertlerdir.