Bir dizi sansasyonel, gergin ve acılı olayın içinden geçiyoruz. Geçiyoruz ama bitmiyor çünkü yaşananlar yanlışlardan beslenen uzun bir zincirin halkalarıdır. Bazen ekonomik krizin yeni bir belirtisi, bazen hukuk alanında yeni bir ihlal, bazen de orman yangınları gibi gelmesi kaçınılmaz bir afete tedbirsiz yakalanmak gibi.
Ve arada sayısız, tartışmalı ve gerilim üreten politik açıklama ve hepsini kuşatan gerilim tabakası…
İşlerin yolunda gitmediği, iktidarın olup bitenleri sevk ve idare etmekte yetersiz kalmak şöyle durun, bazen yöntem geliştiremediği sır değildir. Şimdi galiba yeni bir safhaya geçiyoruz. İcraat eksikliğinin görülüp anlaşılmasını, iyice hissedilmesini amaçlayan bir iletişim sergileniyor. Vaka ne olursa olsun, kim ne derse desin aynı plağın çalındığı bir safhadayız.
Orman yangınları konusundaki tedbirsizlik ve sonrasında yapılan yanlışlar ortadayken suçu başta muhalefet olmak üzere olmadık yerlere atmak gibi.
Ülkesi için dertlenen, ormanları korumak için çaba gösteren ve hükümetin anlaşılmaz bir gururla ihmal ettiği küresel yardım için çağrı yapanları soruşturma konusu yapmak gibi.
Suçu muhalefet belediyelerine atarken aynı belediyeleri koordinasyona dahil etmemek gibi…
Güçlü devlet tafrası eşliğinde devletin bizzat devlet tarafından güçsüz ve aciz bırakıldığı yanlışları bir hafta içinde yaşadık, gördük. Gayet tabii, açıkta yaşanan bir krizi böyle yöneten ve ülkenin doğal kaynaklarını göz önünde kaybeden iktidarın başka krizleri nasıl yönettiği ve neleri kaybettirdiği sorusu daha sarsıcı şekilde akla geliyor. Cumhurbaşkanı’nın talimatı olmadan tek bir adımın atılmadığı düzende; orman yangınıyla mücadele gibi nispeten bildiğimiz alanda tecrübe böyle kapı dışarı edilirken diğer alanlarda neler oluyor sorusu daha da can yakıyor.
Her krizi siyasi gerilimle, dış güçlerle, karanlık odaklarla açıklamak, medyayı, sanatçıları, muhalefeti itham ederek yönetmek artık deşifre olmuş bir yöntemdir. Yangınla mücadeleyi yönetmek için bugünler için tedarik ettiğiniz uçağınız, helikopteriniz, teçhizatınız ve ekibiniz olmalıdır. Yangının çapına ve hızına göre kurumlar arası koordinasyon planı hazırlanmalıdır. Bütün bunları ihmal ettikten sonra olay büyüdükçe, her sabah yeni bir fikirle mücadele etmeye kalkarsanız da sonuç felaket olur.
Ekonomik krizi yönetmenin yolu da aynıdır. Politikalarınız, enstrümanlarınız, ekibiniz ve küresel imkanlara dair bilginiz olmak zorundadır. Bunları ıskalayıp dış güçler edebiyatı yaparsanız kriz kaçınılmazdır. En nihayet işsizlik, kur, yüksek faiz, enflasyon ve eksideki rezerv rakamlarıyla yaşadığımız budur.
Kendisini sürekli tekrarlayan ve her defasında kaybettiren yöntemin terk edilmemesinin sebebi ise artık başka yol bilinmemesidir. İşleri hamasetle, sloganla yapmaktan ve bir düşman bulup suçu karanlığa yüklemekten başka yöntem kalmamıştır. Sebebi de açıktır; elden gelen başka şey yoktur.
Olayları ve krizleri gerçekçi şekilde analiz etmek yerine önce ve sonra siyasi faydaya göre ele almanın kaçınılmaz sonucu ülkenin kaybetmesidir. Yani, ekonomisini krizden kurtulamaması, ormanlarını yanması, şehirlerinin betonlaşmasıdır. Yanlış bir formül, denk geldiği her problemi daha da içinden çıkılamaz hale getiriyor. Türkiye’nin zaten mükemmel olmayan bilgi, tecrübe ve kurumsal kapasitesinin günden güne erimesi, her yeni sınavı kolaylıkla kaybetmesi bu yüzden asla tesadüf yahut talihsizlik değildir.
Doğru olanı yapmayı ve tecrübeden yararlanmayı siyasi faydaya feda eden anlayış derinleştikçe, her kriz öncekinden büyük kayıp yaşatacaktır. Ekonomide, diplomaside, hukukta, asayişte dizi film gibi izlediğimiz şey bu anlayışın ürünüdür.