Bir dönemi yazarken, konuşurken, yargılarken büyük sözlerin, büyük siyasi vakaların, büyük rakamların rolü kaçınılmaz tarihi önemi vardır. Siyaset nasıl seyir izledi, ekonomi nereden nereye ilerledi ya da geriledi; yargı nasıl bir görüntü veriyordu; böyle başlıklar siyasi ve toplumsal tarihin kilometre taşlarıdır. Bir asırlık Cumhuriyet tarihinin içinde bile birbirinden çok farklı istikametlere giden önemli tarih kesitleri vardır. Tek partiden çok partiye, darbe dönemlerinden darbe sonrası hükümetlere; küresel gelişmelerin ülkeyi etkilediği süreçler vesaire…
Bugünün Türkiyesi’nde de tarihe kalın harflerle yazılacak kadar çok ve sarsıcı malzemeler üretiliyor. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş başlı başına zengin malzemelerin olduğu bir alan. Bu geçişe eşlik eden, öncesinde ve sonrasında yapılan işlerin herbiri öyle. Şimdi unuttuk ama mesela iktidar partisinin belediye başkanları bir sözle görevlerinden alındılar. Hepsi seçilmişti ve daha uzun süre koltuklarında kalacak durumdaydılar. Yahut Güneydoğu’da halk oyuyla seçilen başkanlar görevlerinden alındı, yerlerine kayyum atandı. Sonra seçilip geldiler yine görevden alındılar yine kayyum atandı. Görevden alınmakla kalmadılar hepsi cezaevine gönderildi. İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi sebepsiz yere tekrarlandı. Bütün bunlar olurken bu veya başka konularda yargıya defalarca siyasi baskı yapıldı. Kavala Dosyası malum, ona zoraki eklenen Gezi Davası da öyle…
Siyaset ve hukuk bozulunca, kurumlar rayından çıkınca, sistem kuralsızlaşınca faturanın nereye çıkacağı bellidir; ekonomiye. Ekonomideki kararlar ve kararsızlıklar da en azı siyasetteki kadar sansasyonel ve yanlış gelişti. Tablo bugün ortada, yarın nereye varacağı da muamma… Bugün ödenen fatura en azından etiketlerde yazıyor ama sonraki nesillere şimdiden yazılan rakam daha büyük muamma.
Makro süreçlerin seyri böyle ama asıl can yakıcı yozlaşma ve gerileme hukuku, demokrasiyi, siyasi etiği ve topyekün toplumun kalite standardını var eden değerlerde yaşanıyor. Çelişkiler, tutarsızlıklar normal hale geldi. Çekinmek, utanmak duymak ya da itibar kaygısı taşımak kıymet ifade etmez oldu. Genel tablo ne kadar bozulmuşsa, o tablonun altındaki değerler ağı da o kadar bozulmuş durumda. Bugünün tarihi yazılırken, siyasi olaylara, ekonomideki rakamlara veya diplomasideki zigzagları anlamak nisbeten mümkün olabilir ama bozulan değerlerin çetelesini tutmak o kadar kolay olmayacak. Ötekine saygısı kalmamış, başka fikirlere, hayatlara ve görüşlere düşmanlık yapmayı normalleştirmiş bir anlayışın röntgenini çekenler, nasıl bu noktaya gelindiğini kolay anlayamayacak. Hasılı, bu dönemi yazacak olanlar bugünü yaşayanlardan daha az çile çekmeyecek!
Çıkarcı, bencil, yozlaşmış ve siyasi gücün kibriyle hüküm sürmeyi hayatın merkezine koyanların hikayesi nasıl kolay yazılabilir?
Ne yargının, ne medyanın ne de eşin dostun denetimini kabul etmeyen bir hal baştan sona ülkeyi esir almış durumda. Dün söylediğini bugün yalanlayan, dün kınadığını bugün gurur vesilesi olarak yapan ve bütün bunları bir davanın gereği ilan eden; çelişkiyi, fırsatçılığı ve güç kullanmayı kendine hak bilen bir anlayış hüküm sürüyor. Laf dinlemek şöyle dursun, dostça ikazları bile öfkeyle bastırıyor.
Liyakat ve ehliyet bir köşeye itildiği için başarı kriteri kalmamış; gençlerin veya ihtiyarların örnek alacakları ya da saygı duyacakları insan tipi küçümsenmiş. Okuma, araştırma, bilimsel gayret veya ortak değer üretme hayali aşağılanmış. İnandığı şeyleri söylemek, siyasi görüşünü ifade etmek veya mesleki kabiliyetini göstermek, insanların ekmeğine mal olur hale gelmiş. Emredileni yapmak ve tâbi olup kestirme yoldan hedefe varmak bütün hayallerin üstüne kabus gibi çökmüş…
Siyaseti, hukuku, diplomasisi, eğitimi, ekonomisi bu zemin üzerine inşa edilmiş bir dönemin hikayesinden söz ediyoruz. Anlaması da yaşaması kadar zor dönemin…