Siyasi rakip olan iki politikacının görüşmesi veya farklı pozisyondaki siyasi kişiliklerin bir araya gelerek görüşmesi her zaman ilgi çekiyor. İlginin temel sebebi, Türkiye’de diyaloğun, konuşmanın ve fikir alışverişinin istisna olmasıdır. Her demokraside siyasi rekabet ateşlidir ama bizde ilaveten bu rekabetin hayatın her alanına yayılması bir kural gibi gözetilir. Böylelikle siyasetin ve sosyolojinin en zengin sermayesi olan konuşmak eylemi gözardı edilir. Yukarıdaki bu katı kural aşağıya, farklı siyasal kamptan birileriyle görüşmek şüphe uyandırıcı ve gizlenmesi gereken bir işin gerilimi olarak yansır.
Aslolan diyalogsuzluk, gözardı etmek ve mümkünse yok saymaktır. Aksine, iyi niyetli girişimler dahi teşebbüs sahipleri tarafından taşınamaz… Sadece adı konulmuş siyasi partilerin mensupları için değil, bugünlerde yeni siyasi arayışlara yönelen dünün çok makbul görülen isimlerine yapılan muamele de aynı kategoriye giriyor. Ülkenin temel sorunları nasıl senelerdir diyalogsuzluk, empati ve konuşma eksikliğine kurban gidiyorsa, gündelik siyaset aynı hastalıktan kurtulamıyor.
Bu yüzden, birbirlerini hakaretamiz tarzda eleştiren Cumhurbaşkanı ile CHP Lideri’nin senede en fazla iki-üç soğuk tokalaşmaları haber değeri taşısa bile esasında bir anlam ifade etmez. Sembolik önemin sembol değeri taşıması için en nihayet karşılıklı saygının hissedilmesi lazımdır. Bunu olmadığı aşikarken her el sıkışma ya göstermelik olur ya da mecburiyetten…
Eksiğimiz bu kadar büyük olduğu için dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyükşehir belediye başkanlarını Beştepe’ye davet etmesi bu yoklukta kayda değer bir hamle olmuştur. Büyük kısmı Cumhurbaşkanı’nın siyasi rakibi olan ve daha birkaç ay öncesinde meydanlarda birbirlerini karşılıklı hedef aldığı başkanlarla aynı masanın etrafında oturup şehirlerin meselelerini görüşebilmek; niyetler samimiyse ülkenin hayrına bir adımdır. Şehirleri yönetecek belediye başkanlarıdır ama birçok konuda merkezi idareyle yolları kesiştiği için başkanların Ankara mesailerinin hal yoluna koyulması ihtiyaçtır. Üstelik artık, nüfus yoğunluğu olarak CHP ağırlıklı bir yerel yönetim profili oluştuğu için arada güçlü ve iyi işleyen bir diyalog mekanizması kurulması zaruridir. Seçim sürecinde çok tekrarlandığı şekliyle belediyelerin elinin kolunun bağlanması, topal ördek haline getirilmeleri ve iş yapamazlığa mahkum edilmeleri sadece büyükşehirlerin değil genel siyasi tablonun ve kesinlikle Cumhurbaşkanı’nın aleyhine sonuçlar doğurur. Başkanlık sisteminin en kritik sınavı bu ilişkiyi yönetmektir ve Erdoğan’ın bu bahiste adaleti sağlayıp sağlayamadığı toplumun gözetimimden uzak olmayacaktır.
Öte yandan, yeni sistemin geleceği de böyle kritik durumlarda işleme kapasitesiyle ilgilidir. 31 Mart tablosunun apaçık gösterdiği gibi merkezi iktidar ile belediye yönetimlerinin aynı partide olmayacağı bir düzen siyasetin olağan halidir. O halde sistem farklı siyasi temsillerin işlerini yapabilecekleri esnekliği göstermek ve endişeleri gidermek zorundadır. Bu haliyle mevcut tablo birinci yılından itibaren tartışma konusu olmaya başlayan yeni sistemin savunulması açısından da büyük imkan sunmaktadır. Merkezin ve yerelin farklı partilerde olduğu durumda sistemin işlemesi ve adaletsiz sonuçlar üretmemesi sağlanırsa bu en çok başkanlık sistemine katkı sağlayacaktır.
Erdoğan’ın dünkü davetinin isabetini tekrarlarken, bundan sonra böyle toplu ve ikili temasların, görüşmelerin ve ziyaretlerin sıradanlaşması temennimizi de ekleyelim. Birşeyin sıradanlaşmasının en sıkıcı olmayacak hali, siyasette temasların şaşırtıcı olmaktan çıkması ve hatta haber değeri taşımayacak hale gelmesidir.