Dünya ile ilişkiler, özellikle de Avrupa ve ABD mevzubahis olduğunda analizler ve kararlar bir uçtan bir uca kolaylıkla gidebiliyor. Aradaki meselenin büyük ya da küçük olduğuna bakılmaksızın bir anda kendinizi “Onlar bizi istemiyorsa biz onları hiç istemiyoruz” derken bulabiliyorsunuz.
***
Hele krizlerin biri bitip diğeri başlıyorsa ve meseleler üstesinden gelemeyeceğiniz boyuta varmışsa rest çekmek, kapıları kapatmak, elinin tersiyle köprüleri atmak kaçınılmaz olabiliyor.
Şöyle sözleri duyarız ki şu anda da duymaktayız:
“Kendi kendimize yeteriz…”
“Bizi tanımayanı biz de tanımayız….”
“Zaten dostluklarından ne gördük ki…”
“Bunların hepsi aynı zihniyet…”
Ya da bir aşama sonra kendimizi şanlı tarihin sayfaları arasında buluruz ve “Eskiden bunların hepsi bize vergi veriyordu” demeye başlarız.
Bütün bu sözler, hamasidir, slogandır ama esasen doğrudur da… Dünya bize yüz vermiyor diye ölecek değiliz. Aynı kaderi paylaşan ülkeler gibi biz de yaşamaya devam ederiz.
Avrupa Birliği’ne de Gümrük Birliği’ne de gerek yoktur. NATO zaten uyuşuk bir askeri birlik ona da ihtiyaç olmaz. Sayısız uluslararası anlaşma var, onları da yırtar geçeriz. Eksik fazla yine yaşamaya devam ederiz. Eğer yapacak bir şey yoksa ve bütün kapılar kapanmışsa bunları söylemekte beis yoktur. Mamafih, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’, devri de böyle bir devirdi.
Ama bilelim ki diplomasi bir duygu işi değildir. Sevmek sevilmemek esasına göre çalışmaz, karşılıklı çıkarlar ve birbirinin işine yaramaya bakar. Türkiye ile Avrupa ve ABD arasında da böyle çalışıyor; Avrupa ile ABD arasında da… Müslüman ülkeler arasında da bu kural işler, Hıristiyan ülkelerin birbirleriyle ilişkilerinde de… Nitekim, iyi ilişki din ile olsaydı zengin Arap ülkelerinin paraları ve yatırımları İslam ülkelerinde olurdu. Ya da bu kural geçerli olsaydı son dönemde sadece Avrupa’dan ve sadece doğrudan sermaye olarak 100 milyar dolarıaşmazdı. Senelik ihracatımız 32 milyardan 150 milyar doların üzerine çıkmazdı. O sayede kişi başına gelir 3 bin dolar seviyesinden yükselip 10 bin doları aşmazdı.
Olsun yine de köprüleri atarız mı, atarız.
Dünyayla ilişkileri koparmanın kaçınılmaz sonucu olarak daha az refaha ve daha az güvenliğe razı olabiliriz. Yabancı sermaye gelmese de tahılı kendi kendine yeten ülkeyiz sonuçta. Yetmese de çalışır yetiririz yine de aç kalmayız. Olmadı zaten bir kapı kapanırsa başkaları da açılır. Avrupa giderse Rusya gelir, ABD yan çizerse koskoca Çin var orada.
Bu da doğrudur. Yaparsanız, yapabilirseniz böyle de olur. Yalnız, bu hamaset sağanağında ortada cevaplanmayı bekleyen basit bir soru var: Bunu neden yapıyoruz?
***
Neden, denenmiş ve karşılıklı kazanç üreten bir ittifakı; tarihi tecrübeyle hiç hayırhah olmadığı sabit ilişkiler uğruna çöpe atıyoruz?
Üstelik o ittifakların ve kurumların hepsinde hem emeğimiz hem de az veya çok katkımız varken…
Mesele vatanperverlikse kimse kimseden aşağı değil lakin birilerinin de bu basit soruya makul bir cevap vermesi iyi olur. Başka sorular da var ama önce buradan bir başlayalım. Neden?