Sanılanın aksine uluslararası sistemin etkilenme, yenilenme ve değişim eşiği çok yüksektir.
Dışarıdan saldırılar karşısında kolay etkilenmez; kriz, salgın hatta bazı savaşları bile savuşturma gücü vardır. İnsanlığı ürküten ve endişelendiren büyük çapta vakaların, küresel sistemi rutin ve doğal değişiminden daha derin etkilemediği çok kez görülmüştür. İkinci dünya savaşı büyük bir istisnaydı veya Demirperde’nin yıkılışı... Ancak, “eskisi gibi olmayacak” dediğimiz şey uluslararası güç sıralaması ve kudret lisanslarından pay almak ise bunun için iyi dilek ve temennilerin ötesinde çaba gerekir.
Birçok mali krizden sonra, -mesela 2008 mortgage yıkımı ya da Çin’in yıllar içinde yükselişi gibi- hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sloganı şiddetle yükselmesine rağmen görüldü ki herşey eskisinden daha katı ve kuvvetli olmaya devam etti. İkinci dünya savaşından sonra dünyayı önce internet sonra da akıllı telefonlar kadar değiştiren bir gelişme veya kriz veyahut felaket olmadı… Kaldı ki o değişimden de sadece hazır olanlar ve değişimi yönetebilenler istifade etmiştir.
Krizden fırsat umanlar için karamsar sayılabilecek bu özete rağmen bütün dünyayı eve kapatan, çaresiz bırakan ve şoka uğratan corona salgınının değişim gücünü küçümsemek mümkün değildir. Virüsü küçümseyen ülkelerin hali de ortadadır… Bazıları için en azından ulusal planda gerçekten hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağı ve kötüleşeceği şimdiden bellidir. Mesele bu büyük felaket sonrasında kartların yeniden karılacağı, yeni fırsat alanları ortaya çıkacağı ve en nihayet dünya sıralamasının değişeceği varsayımında düğümleniyor. Birçok lider gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu fırsata talip olanlar arasındadır. Cumhurbaşkanı, virüs sonrası daha büyük ve daha güçlü bir ekonomi hedefini anlatıyor.
Bir ülkenin ve tabii Türkiye’nin dünya ligindeki sıralamasının yukarılara taşıması, ekonomisini büyütmesi, daha fazla ihracat yapması elbette mümkündür. Salgın gibi olağanüstü durumlar buna konjonktürel fırsat sunabilir ama esasen eğer büyümek istiyorsanız bunun için coronaya da gerek yoktur.
Eğer, evrensel normlara sahip güvenilir bir hukuk sistemi varsa…
Eğer, iyi işleyen bir demokratik kurumlar tablosu varsa…
Eğer, bugünü ya da ilk seçimi değil geleceği hedefleyen bir ekonomi yönetimi varsa…
Eğer, modern ve sorgulayıcı bir eğitim sistemi varsa…
Eğer bütün siyasi ve bürokratik faaliyetler şeffaf ve hesap verebilir ise…
Eğer, gelişen teknolojik alanlara ve illa da dijital sektörlere yönelik ar-ge ve stratejik tercihler planlanmışsa…
Eğer, fikir özgürlüğü ve sosyal medyada konuşup yazmak hürriyeti varsa…
Eğer, hangi siyasi görüşten olursa olsun bütün insanlarıyla aynı hedefe yürüyorsa…
Eğer, ülke her önemli konuda ikiyi bölünmüş değilse…
Ve eğer ülkede işler liyakat ve ehliyet prensibine bağlı yürütülüyorsa, o ülke elbette büyüyecektir. Üretimini artıracak, ihracatını geliştirecek, icat ve patent sayısını çoğaltacaktır.
Ama şartları değiştirmeden, ülkedeki bütün kurumları ve anlayışı koruyarak, sadece bazı ülkelerin yaşadığı travmaları izleyerek kimse hiçbir şeyin eskisi gibi olacağını ummasın. Eldeki verilerle Corona sonrası dünyada olacak olan şudur: Kriz sürecinde ekonomilerine büyük kaynak aktaran ve çarkları durdurmayan ekonomiler daha da büyüyecektir. Krizi yeni bir zihniyet ve vizyon değişimi fırsatı olarak görmeyen ve zaten kaynakları sınırlı olan ülkeler ise yerinde sayarsa bile kendilerini şanslı kabul edecektir.
Çünkü, fırsat piyango bileti değildir; bir matematiği vardır ve en nihayet iki kere ikinin dört ettiği gerçeği hiçbir şartta değişmeyecektir…