Kurumların devre dışı bırakıldığı, kamuda yönetim tecrübesinin dışlandığı ve liyakat ve ehliyetin gözardı edildiğini söyleyenler her gün biraz daha haklı çıkıyor. Bu kadar değerli yönetim unsurları sistemin dışına çıkarıldıktan sonra haksız çıkmaları da mümkün değil zaten. Böyle böyle, bazı ünitelerin sahipsiz kaldığı ve sahiplerinin sorgulanamadığı aşamaya gelmiş bulunuyoruz. İşleyen tek mekanizma, problemleri dile getirenlere karşı hakaret, yaftalama ve muazzam bir sosyal medya hücumu… Bakana, müdür, başkan; kimse eksiklerden dolayı suçlanamıyor, suçlamaya kalkanlar ise ağzının payını alıyor.
Oysa kaygılar sebepsiz yere büyümüyor, eleştiriler de muhalefet olsun diye yapılmıyor.
Türkiye’de sanayi tesisleri doğalgaz tedariki yapılamadığı için; yani riskler planlanmadığı ve tedbir alınmadığı için çalışamadı. Üretime ara verildi. Hangi şartlarda oldu bu? Dünyanın pandemi sonrası artan talebine karşı fırsat yakalandığı ve tek umudumuz olan ihracatı artırmak için fırsat doğduğu bir ortamda.
Ardından, Türkiye ayçiçek yağı sorunu ile karşılaştı. Yine planlama olmadığı için. Fiyat artışı ve yağ yokluğu birden yaşandı...
Geriye gidelim. Yaz aylarında ormanlar gözümüzün önünde yandı. Uçak yoktu, söndürme planı yoktu ve artan sıcaklıkların orman yangınına yol açacağı belliyken, tehlikeye karşı tedbir almak adına bir irade yoktu...
Sonra, bir ara bazı ilaçlar bulunamaz oldu. Şikayetler arttı ama yokluk uzun süre devam etti. Sebebi bilinmiyor ama ortada bir sorun varsa ve ucu devlete gidiyorsa bunun da en azından ihmalden kaynaklandığın tahmin etmek güç değildir. Başka bir örnek…
Kış bastırdı, Isparta günlerce elektriksiz kaldı. Yine, yetersiz altyapı nedeniyle geleceği belli olan bir arıza umursanmadığı için…
Salgınlar, savaşlar, krizler tabii ki bazı sıkıntılara yol açar. Ama devlet idaresi de böyle zamanlarda belli olur. Barış zamanında, normal hayat ve ticaret şartlarında piyasa zaten kendi dengesiyle doğalgazı, yağı, patatesi, ilacı bulur tüketiciye ulaştırır. Kriz zamanında ise bütün sektörlerde yaşanabilecek problemler için kamu idaresi gerekir. Türkiye bu kaabiliyeti kaybetmiş görünüyor. Planlama olmadığı için, B planı diye bir kavram işlemiyor ve ilk sıradışı gelişmede zincir kopuyor.
Mesele yaşadıklarımızla mı sınırlı peki? Doğalgaz, yağ veya başka şeyler halka doğrudan yansıdığı için bu alanlardaki problemi çıplak gözle anlayabiliyoruz. Ama bu alanlarda zincir kopuyorsa, toplumun gözlemleyemediği alanlarda kimbilir neler oluyor diye endişelenmemek mümkün değildir. Kötü yönetim, tedbirsizlik, koordinasyon eksiliği başka nelere mal oluyor acaba? 128 milyar dolar Merkez Bankası rezervinin buharlaşması bu yanlış yolun en dramatik örneğiydi. Şimdi de aynı iddialar var ve kim bunları sorgulayanların haksız olduğunu söyleyebilir? Ya da bugünlerde kur krizinden çıkış için bulunan kur korumalı mevduatın hazineye, dolayısıyla vatandaşa çıkaracağı maliyet için kaygılanmamak imkansızdır.
Gerçeği reddetmek, olup biteni yok saymak, iddia sahiplerini suçlamak, ihanet, bozguncu yaftası yapıştırmak problemin varlığını ortadan kaldırmıyor. Aksine, soru işaretlerini artırıyor. Gerçekle yüzleşmek gerekir, bunun yolu da suçu salgına, savaşa veya olağanüstü bir başka gelişmeye atmak değildir. B planı olmalı, C planı, hatta D planı. Devlet yönetmek asgariden bunu gerektirir. Cumhurbaşkanı’ndan bakanlıklara, genel müdürlüklerden ilgili her branşa kadar yaklaşmakta olan bir problemi görememenin de mazereti olmaz. Başkanlık sisteminin birçok alanda boşluk yarattığı görülüyor ama temel konularda koordinasyon eksikliğinin herhangi bir sistemle alakası yoktur.