Bitmek tükenmek bilmez milatları, yeni başlangıç çağrılarını ve kapıdaki fırsat vaatlerini duyan Türkiye’nin bol vakte ve kaynağa sahip olduğunu zannedecek. Harcadıkça bitmeyen, sınırsız bir kaynak… Kaybolan yıllar, uçup giden fırsatlar ve yitirilen nesiller için endişeye mahal yok diye düşünecek. O kadar muazzam bir kaynak ki, istediğin kadar hata yapıp, har vurup harman savursan da canın istediği zaman geri dönüp yeniden başlamaya yetiyor!
Cumhurbaşkanı’nın ve doğal olarak AK Parti iktidarının söylediklerinden anlaşılan budur. Erdoğan’ın son zamanlarda daha sık yaptığı “İç karmaşa ve dış güçlerin oyunları nedeniyle kaçan fırsatlar” temalı benzersiz analiz buna işaret ediyor. Ülkenin önüne, “Herşeyi dosdoğru yaptığına inanan ama tam paçayı sıyırmak üzereyken bir ‘dış güç oyunu’yla kaybeden ve buna rağmen bir kez daha deneme hakkı talep eden” vizyon bilmem kaçıncı defa, yeniden konuluyor.
Bildiğimiz ve yaşadığımız gibi Türkiye, 20 yılın tamamını değilse bile en az yarısını ya tamamen kaybetmiş ya da ya da hak ettiğinden azına razı olarak geçirmiştir. Geride kalan uzun iktidar döneminde bugünkünden çok iyi zamanlar olmuştur ve bu sadece ekonomi sahasında değildir. Daha iyi ekonomimiz oldu; beraberinde hukuk, demokrasi, eğitimi, temel haklar ve sosyal barışta daha huzurlu dönemler yaşadık. Şimdi ise hızlı ve durdurulamaz bir geriye dönüşe şahit olmaktayız. Tekrar tekrar yazmaya gerek var mı bilmem; geri gidişini sebebi demokrasiden, hukuktan, mantıktan ve makul olandan uzaklaşmaktır. Resmen üçüncü yılını, fiilen ise daha uzun yıllarını sürmekte olduğumuz başkanlık sistemi ise yanlış yönetim tarzına büyük bir ivme kazandırmıştır. Böyle olduğu için de başkanlık modeliyle birlikte geriye gidiş hızlanmıştır.
Çokça müracaat edilen “dış güçler” gerekçesi bu zeminde Türkiye’nin herhangi bir meselesini izah etmemektedir. Dünya her zaman bir güç oyunu sahnesidir ve herkes herkesin dış gücüdür. Hiçbir ülke bir diğerine kara kaşı kara gözü için iyilik veya kötülük yapmaz ve bu sahnede sadece menfaatler konuşur. 2012/13’lere kadar oyunu kuralına göre ve rasyonel oynayıp kazanırken hangi dış güç var idiyse bugün kuralsız ve hamasete yaslanıp oynarken de aynı güçler vardır. Kolayımıza geldi, hamasete boğulup oyunu slogan atarak oynamayı tercih ettik ve kaybetmeye başladık. Fakirleştik, geriledik, bütün listelerde geriye düştük; bizimle yarışanlar ise yürüyüp gitti. Sadece küçülmekle kalmadık itibar kaybettik ve bu kayıp yeniden toparlanma maliyetini de artırdı. Yedi düvel bir araya gelse, kara gözlüklerini taksa ve pardesülerinin yakasını kaldırarak, karanlık odalarda hain planlar yapsa; kendi kendimize verdiğimiz zararı veremeyecekleri kadar kötü işler yaptığımız zamanlar oldu.
Kaldı ki ülke yönetmek aynı zamanda iç, dış, alt, üst ne kadar güç ve düşman varsa onlardan gelecek, gelebilecek tehlikeleri bertaraf etme sanatıdır. İktidar olmak demek, Türkiye’nin birikimini, kaynaklarını ve fırsatlarını kurda kuşa yem etmemektir. Memleketi beka tehlikesine düşürmemek, ülkeyi her isteyenin kolaylıkla saldıracağı bir hedef haline getirmemek ve savunmasız bırakmamaktır.
Bugün, tıpkı aynı ligde olduğumuz ülkeler gibi bizim de kişi başına gelirimizi pekala 18-20 bin Dolar olabilecekken yarısından azına talim ediyorsak tek sebebi ülkenin kötü yönetilmesidir. Bilim ve üniversite kalitesi liginde esamemiz okunmuyorsa da öyle, hukukta, şeffaflıkta, temel haklarda, basın özgürlüğünde en gerilerdeysek de sebebi budur.
Yeni bir milat, yeni bir başlangıç, yeniden bilmem ne zamanı çoktan geçmiştir. Her miladın, her fırsatın, her tarihi eşik hevesinin, bizim “dış güç” zannettiğimiz gerçekte ise son derece yerli ve milli olan duvara çarpıp kaybolduğunu tecrübeyle biliyoruz.
Kim yeni bir şey istiyorsa, milat veya fırsat arıyorsa; bunu toplumdan talep etmek yerine önce kendine bakmalı, kendinde kaybolan, eskiyen ve aksayan ne varsa onu bulup yüzleşmelidir.