CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ndeki performansı ve sonrasında yayınlanan o yürüyüş sırasındaki görüntüleri siyasette nispeten sakin gitmekte olan yaz tartışmalarına malzeme olmaya devam ediyor. Gayet tabii bir genel başkanın yaptığı hareketler her zaman tartışma ve polemik konusu olmaya namzettir. Atletli resimleri de buna dahil…
***
Ne var ki bunu siyasal tartışmanın merkezine çekmek için illa da en sert ifadeleri kullanmak gerekmez.
Bazen bir ironik cümle bazen de bir espri yeterli olabilir. Gelin görün ki siyaset artık ironi ve mizahla alakadar olmuyor. Cumhurbaşkanı mealen, ‘bu hareketlerin senin hanene kâr yazılmasına müsaade etmem’ tavrıyla yaklaşınca, ana muhalefet lideri de ‘demek ki burada üzerinde konuşmaya bir malzeme var’ tavrına yapıştı. Böylelikle, atlet hak ettiğinden daha kıymetli bir sembol oluverdi…
En son MHP lideri Bahçeli de bir soru üzerine tartışmaya katıldığı için tablo tamamlanmış oldu. Bahçeli, siyasetin atlet seviyesine indirilmesinden şekvacı…
Mevzu siyasetin seviyesine geldiğine göre, oradan bir atletle çıkılmaması iyi olur. Zira, bu bahiste söylenecek çok şey vardır. Uzun süreden beri siyasal tartışmalar ürkütücü bir boyutta seyrediyor ve öyle bir noktaya gelindi ki ülkenin gerçek sorunlarından daha büyük sorunu siyasal tanımlamalar oldu. Hem iktidar hem de muhalefet kanadının Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunları anlatırken kullandığı dil, kavramlar ve analizler felaket tellallığından başka anlam taşımıyor. Buna, siyaset seviyesinden şikayetçi olan Bahçeli de dahildir. Tabii ki sorumlu sadece Bahçeli değildir.
Ülkenin karşı karşıya bulunduğu tehditlerin tarifinden, içeride ve dışarıdaki düşmanların güçlerine dair esrarengiz tanımlara kadar her cümle bırakın umut vermeyi, zımmen tası tarağı toplamayı tavsiye ediyor.
Siyasetin dilindeki tehlike ve tehdit tarifleri, Türkiye’nin sahip olduğu güç ve potansiyelle çelişiyor. Daha geriye gitmeyelim, 15 yıl öncesiyle kıyaslama bile çelişkiyi anlatmaya yeter. Bütün makro ekonomik göstergeleri dört ya da beş kat büyümüş, uluslararası alanda görünürlüğü onlarca kat artmış, nüfusu giderek büyümekte olan, siyasal istikrarı temin edilmiş, ilaveten yakın bölgesindeki askeri operasyon kapasitesi ortaya çıkmış bir ülkeden söz ediyoruz…
Bu mantıkla bakarsak, bu haliyle bölünmek üzere olduğu iddia edilen ülkenin, bugüne kalmadan 15 yıl önce bölünüp parçalanması, dış güçler tarafından taksim edilmesi ve ne kadar dost görünümlü ülke varsa hepsine pay edilmesi gerekirdi.
***
Bütün ülkelerin irili ufaklı sorunları vardır. Türkiye de iyi yönetilmediği takdirde böyle sorunlara muhataptır. 15 Temmuz darbe girişimi ile FETÖ, PKK ve IŞİD gibi terör örgütlerinin yarattığı tehditler elbette ciddidir ve ciddiye de alınmak zorundadır. Ama tehlikeleri iyi yönetmek demek, dört bir koldan tehlikeleri anons etmek değildir. Bazen tansiyon o kadar yükseliyor ki dışarıda, Türkiye’den hazzetmeyen ve hatta düşmanlık yapan unsurlara iş kalmıyor!
Siyasetin dili ve üslubunun her şeyden evvel bu hakikati ıskalamaması gerekir. Atletten, gömlekten daha önemlisi, ülkenin potansiyeline saygı göstermektir. Siyasetçinin, bu ülkenin başına her an bir şey gelebilir görüntüsünü dağıtmak gibi bir vazifesi vardır.