Dış politikada hakkaniyet ve adalet diye bir şey olsa Türkiye’nin özellikle Suriye konusunda ABD’nin istemediği her şeyi yapma hakkı vardır. Toplamda bugün bir Rusya-İran-Esad zaferine dönüşen bu meselede bütün avantajları kaybettiren tercihler daha doğrusu tercihsizlikler Obama yönetiminin platonik politikalarının eseridir. Durdukça kaybettik, o bekledikçe biz geriledik… Özellikle ikinci kez seçilmek üzereyken eski Başkan’a yönelik hayalci beklentiler hatırlandıkça, kayıplarımızın ne kadar aşikare geldiğini anlaşılacaktır.
Öte yandan, ABD politika değişikliğini en başta bizim gibi müttefiklerine anlatmadı değil. Bu konuda verdiği işaretler de inandırıcı olamadı! Zira, ‘koskoca Amerika, böylesine stratejik öneme sahip bir sahayı Rusya’ya bırakacak değil ya’ türünden tahminler bu işaretleri görünmez kıldı. En nihayet Obama yönetimi Esad’ın kimyasal silah kullanımına da başını çevirince muhtemelen Moskova bile, Washington’un bu kadar ilgisizliğini bir rüyada yaşamanın mutluluğuyla değerlendirmişti. Daha fazlasını da değerlendiler; hem Suriye’de sonsuza kadar yıkılmaz üs ve kontrol bölgeleri oluşturdular hem de dünyanın gözü önünde Esad’ı yeniden legal lider statüsüne taşıdılar.
***
Gelelim ikinci safhaya… Obama yönetimi Türkiye’nin istediklerini yapmadı ama Trump daha da büyük bir felaket oldu. Bu kez Ankara’nın istemedikleri de yapılmaya başlandı. Güçlü silahlarla donatılıp büyütülen YPG birlikleri Trump’ın eseridir. Şimdi artık yeniden silah vermeyeceği sözünü tutması bile şüpheli ama tutsa bile olan olmuştur. Türkiye için silahlı tehdit tamamlanmıştır… Kaldı ki “aktüel müttefik”imiz Rusya da bütün bu konularda tam da ABD gibi düşünmektedir. Dahası Moskova, PYD/YPG’nin kurulacak yeni Suriye masasında aktif rol alması için Türkiye’nin gözünün içine baka baka formüller geliştirmektedir. Gelelim tekrar Washihgton’a; onlar zaten daha dünden masanın PYD/YPG’siz olamayacağını düşünüyorlar. İlaveten, üs ve nüfuz bölgeleri tesis etme yarışında ABD de payını her geçen gün artırıyor.
Dış politikada hakkaniyet ve adalet yok. Aynen futbol gibi, atamayana atarlar. “Biz aslında başta çok avantajlıydık, çok imkanımız vardı yapmadık, şimdi böyle mi oldu?” diyemezsiniz. Atsaydın, derler.
Başlangıçta, Esad’sız bir Suriye başta olmak üzere, bu ülkenin yeni döneminde güçlü bir Türkiye nüfuzu ve elbette Ankara’ya yakın yeni bir yönetim gibi hedefler vardı. Belki daha da fazlası… Bugün ise kırmızı çizgileri dahi müdafaa edebilecek noktadan çok uzaktayız. Sınırımızda sadece bize düşman Esad yönetimi değil, ilaveten bir PKK bölgesi (otonomisi ya da şusu busu, demeye dilim varmıyor) uzanıyor. ABD ve Rusya gibi iki güçlü destekçiyle birlikte silahlı ve legal PYD artık yeni Suriye’den bahsediyor. PYD ismiyle olmasa bile SDG armasıyla masaya da otururlar.
***
Biz de yavaş yavaş Şam’la konuşmaktan siyasetin imkanlarının geniş olduğundan bahsetmeye başlıyoruz. Esad ise, aniden geniş gönüllü bir lidere dönüştü ve “herkesle, her şeyi” görüşebileceğini duyuruyor.
Haritalar çizilirken ve gelecek planları yapılırken biz de masada olacaktık, oyunu bozacaktık ama herhalde bunu kastetmiyorduk. Olan oldu, giden gitti; hiç olmazsa Esad’ın yüzünü görmesek de o sinsi sırıtışa maruz kalmasak… Bu kadar olsun adalete hakkımız var herhalde!