Birbirinden büyük problemleri olan bir ülkenin neredeyse bütün kurtuluş umudunu, elinden gelen bütün rasyonaliteyi ve bütün ayağa kalkış hamlesini Merkez Bankası’nın faiz artışına yükledik bekliyoruz. Faiz 25 oldu, haftaya da 35 bilemedin en kötü 30 olur diyorlar. Sonra, 2026’nın sonuna kadar -orta vadeli- bir bekleyiş başlayacak. Harcamalar kısıldı mı, enflasyon düşüyor mu, cari açık, büyüme hepsi birlikte gidiyor mu, göreceğiz. Gördük gördük, görmedik; elde hazır olanlardan bir dış güçler senaryosu daha yazar yolumuza devam ederiz. Tıpkı Avrupa Birliği işi sarpa sarınca Kopenhag yerine Ankara Kriterleri deyip yola devam ettiğimiz gibi. Hala da o yolda sağa sola sapmadan ilerliyoruz. Hukuk, adalet, şeffaflık, liyakat, ehliyet gözetmemeye azami riayet ediyoruz. Bilmediğimiz bir menzile gidiyoruz gündüz gece…
***
Gelin görün ki memleketin tek meselesi ekonomi olmadığı için, başka büyük meseleler hallolmadan ekonomi mesele olmaktan çıkmayacağı için ve esasen Türkiye istikametini tayin etmeden hiçbir kriter bizi o bilmediğimiz menzile de götürmeyeceği için, navigasyona gerçek bir hedef yazmak zarureti vardır.
Refah ve güvenliğimizi artırmak için nereye aitiz veya geleceğimizi nerede görüyoruz veyahut hiçbir yeri kendimize layık görmüyorsak da nereyle işbirliği yaparak hayatımızı geçireceğimize karar vermemiz lazım.
Kararsızlığın raf ömrü bitti…
Kiminle yürüyeceğiz? Aşk nefret öykümüzün değişmez kahramanı Avrupa ve onun kalbi Avrupa Birliği ile mi? Oraları hala başımıza gelen bütün felaketlerin kaynağı olarak mı görüyoruz? ABD ve Avrupa hala düşmanımız mı yoksa seçimden sonra söylenmeye başladığı gibi geri dönüyor muyuz? Ya da bize acil lazım olan parayı alana kadar adamların gönlünü hoş tutup, sonra yine Ankara kriterlerine mi döneceğiz?
AB değilse, bir aralar çok heves ettiğimiz, üye olmaya bile niyetlendiğimiz ama sonra bizim bildiğimiz gibi bir örgüt olmadığı anlaşılan Şangay Beşlisi mi yolumuz? Düşürmek için çok azmettiğimiz cari açığın en büyük iki kaynağı olan Rusya ve Çin’e tamamen mi döneriz?
Ya da “topu bir Türkiye etmese de” son zamanlarda kredi ve swap için komşu kapısı yaptığımız Körfez’e dizilmiş Arap ülkeleri mi gelecek umudumuz?
Hangisi? Buna karar vermeden merkez faiziyle belki birkaç günü kurtaracağız ama çıkışı bulamayacağız…
***
Türkiye elbette yolunu kaybetmiş değildir ama kararsız, isteksiz ve dura dura yürümektedir. AB yolu da öyle Rusya da, İslam dünyası da… Böyle olduğu için de hepsinde kredisi düşmekte ve pastadan aldığı pay azalmaktadır. Dünya böyle çalışsa bunu herkes yapardı.
Türkiye’nin birçok temel branşta yürümekte olan veya geleceği bağlayan vizyon planı yoktur. Yargı, ekonomi, istihdam, eğitim, teknoloji, tarım, yapay zeka, dijitalleşme, şehirleşme/deprem ve elbette dış politikada ne planı ne de hedefi vardır. Bu durum, içeride kafa karışıklığının ve dışarıda da ittifak kurma kaabiliyetini kaybetmenin sonucudur. En kavgalı olduğumuz ülkelerle şimdi bir şey olmamış gibi iyi ilişki aramak da kaabiliyet kaybının tezahürüdür. Ülkede hala en önemli konunun faiz artışı olması da öyle…
Oysa seçimden yeni çıkmış ve önünde beş yıl gibi çok uzun bir süre olan ülkenin gündeminin sadece faiz artışı odaklı ekonomi politikalarıyla sınırlı olmaması beklenirdi. Böyle devam etmek, beş senenin sonunda yine aynı problemlerin masada olacağına işaret etmektedir.
Problemlerimizin büyüklüğü hiçbir alanda göstermelik ve geçici önlemleri kaldırmıyor. Acı ya da tatlı bir reçete olacaksa bunun bütün alanlarda birden olması zarureti vardır.