14/28 Mayıs seçimlerinin en önemli sonuçlarından birisi de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (Başkanlık Sistemi)’nin artık tamamen oturduğu ve geri dönülemez hale geldiğiydi. İktidar açık açık, muhalefet de zımmen bu hükme iştirak ediyordu. Çünkü, millet Başkanlık Sistemi’ni getiren Tayyip Erdoğan’ı biri sistem öncesi olmak üzere üçüncü kez seçmişti. Sonuncusunun arkasındaki beş yıllık performans pek seçim kazanmayı hak edecek olmamasına rağmen mührü onun adı altına basmıştı.
Daha ne denebilirdi ki! Üstelik muhalefet Başkanlık Sistemi’nin ürettiği fakirlik ve adaletsizlikten bil istifade parlamenter sistem vadederek seçime girmişti. Millet bu vaatle de ilgilenmedi. Tabiatıyla, Erdoğan kendisini koltukta tutarken, sistemi de koruma altına almayı başardı ve tartışmaları bitirdi.
Şimdi görünen o ki durum pek öyle değil. Cumhurbaşkanı, muhalefetin bile laf etmeye mecal bulamadığı Başkanlık Sistemi’ni kendisi eleştirmeye başladı. Seçilmek için gereken 50 +1 kuralının değişmesi ve tek turda en çok oyu alanın seçilmesi gerektiğini söyledi. Bu öneriyle zaten bütün iddiaları birkaç yıl içinde geçersiz hale gelen bu modele son darbeyi de vurmuş oldu.
Başkanlık Sistemi getirilirken -çok ciddi çalışmalar ve denin araştırmalar neticesinde!- ileri sürülen beş temel iddia bugün geçersiz hale gelmiştir. Sayalım…
1-) Parlamentonun güçleneceği iddia edilmişti, tam tersi oldu. Parlamento bugün tamamen etkisiz ve Cumhurbaşkanı istemedikçe hiçbir önemli konuda fonksiyon üretemeyecek durumdadır.
2-) Koalisyonlar bitecekti, bitmedi. Daha ilk andan itibaren seçimi kazanmak ve sonra sağlıklı şekilde devam edebilmek için koalisyonun zaruri olduğu anlaşıldı. MHP ile başlayan ortaklık, BBP, Hüda Par, DSP, YRP ile -şimdilik- altı partiye kadar ulaştı. Üstelik, parlamenter sistemde koalisyon protokolü olurdu ve kamuoyu partilerin hangi ilkeler etrafında ittifak yaptığını bilirdi. Şimdi ise, ortakların payları ya da amaçları bilinmiyor ve devlet sırrı gibi korunuyor.
3-) Hızlı ve seri karar alınacağı söylenmişti. Bunun mümkün olmadığı ve hızla alınan kararların sonra tekrar tekrar elden geçirildiği görüldü. Devlet bugün parlamenter sistemde olduğundan daha hızlı çalışmıyor.
4-) Kurumlar arası uyumun güçleneceği vaadedilmişti. Çalışan kurum kalmadığı gibi kalanların uyumu da ortadadır.
5-) Ver yetkiyi gör etkiyi diye bir slogan vardı. Cumhurbaşkanı hiçbir demokraside bulunmayan “yetki”lere sahiptir ama ekonomiden -faiz, kur, enflasyon, işsizlik- dış politikaya, eğitimden yargıya kadar “etki” geriledikçe gerilemektedir.
Başlangıçta vadedilen ve bugün esamesi okunmayan başka hususlar da var ama hiçbiri Erdoğan’ın 50 +1 meselesini gündeme getirerek Başkanlık Sistemi’ne verdiği zarardan daha önemli sayılmaz.
Cumhurbaşkanı, CHS (Başkanlık Sistemi)’nin en güçlü tarafı olan ve seçilen kişiye yüksek meşruiyet sağlayan 50 +1’i kaldırmakla ne amaçlıyor, anlamak zor. Bu şart kalkacak olursa ittifaklar dağılmayacaktır. Sonuçta iki güçlü adayın yarıştığı sistemden söz ediyoruz ve adaylar mutlaka ipi göğüslemek için son seçimde olduğu gibi bazen akla hayale gelmeyecek işbirliklerine müracaat edecektir. 50 +1 olsa da, 50 - 1 olsa da bu ihtiyaç değişmeyecektir.
Sadece Cumhurbaşkanı seçiminde değil Meclis’te de ittifak kaçınılmaz olmaya devam edecektir.
Erdoğan son seçimde bırakın MHP gibi kendisi için vazgeçilmez bir partiyle, YRP ve hatta DSP ile ittifak yapmasaydı seçimi kazanamazdı. Kılıçdaroğlu da Altılı Masa olmasaydı yüzde 48’i asla bulamazdı.
Ortada bu tecrübe varken, yüzde 50 +1 şartını kalksa bile kimse ittifaklardan geri dönemez. Kimse bu şart kalktı diye müttefik bulmaktan vazgeçemez. Bırakın vazgeçmeyi, Erdoğan’ın “50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa...
Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar?” sözü de gerçek olacak. Son seçimde gördüğümüz inanılmaz ortaklıklar daha inanılmaz şekillere bürünecektir. Bunlar, demokratik olmayan bir modelin kaçınılmaz sonuçlarıdır.
Böyle bir Başkanlık Sistemi varken barajın önemi yoktur. Erdoğan’ın bu girişimi de 14/28 Mayıs’ta fiilen kapanan Başkanlık Sistemi tartışmasını en hassas yerinden tekrar masaya getirmekten ve parlamenter sistem çağrılarından başka sonuç doğurmayacaktır.