28 Şubat bin yıl sürmedi şükür ama dumanı üzerinde tüten, aktörleri hala hayatta olan ve bütün öyküleri izaha muhtaç olmaksızın apaçık ortada bulunan bir darbeyi yargılamayı da başaramadık. Bu, neresinden bakarsanız bakın buruk ve tatsız bir haldir; Türkiye’nin askeri vesayetle mücadelesine ve 15 Temmuz’dan sonra ulaştığı darbe karşıtı seviyeye de yaraşmamaktadır.
Yargılaması en kolay darbe 28 Şubat olmasına rağmen başarılamadı.
Mesele sadece asker kişilere haddini bildirmek, ordudan kaynaklanan yasakların, fişlemelerin, parti kapatma dahil politik tacizlerin hesaba çekilmesi değildir. Bu da dahil olmak üzere o darbeyle işbirliği bulunan sivil kişilerin, her ünitede yardım ve yataklık yapmış olanların da kayda geçmesidir. Hesap vermek demek sadece cezaevlerine gönderilmek değildir; aynı zamanda bu ahlak, hukuk ve demokrasi dışı işe bulaşanları ayıpla yaftalamaktır.
***
28 Şubat’ın yaşandığı o günlerde Ankara’da çalışıyordum; Yeni Şafak gazetesinin temsilcisiydim. Ne olup bittiğini, kimlerin nasıl askere selam durup yasakçıdan daha yasakçı, ceberuttan daha ceberut olduğunu biliyorum. Benim gibi bilen de çoktur…
O dönem “irtica tehlikesi” zamanlarıydı. Herkes bir bahaneyle mürteci, bir gerekçeyle gerici, sadece bir işaretle rejim karşıtıydı.
Onbinlerce genç kızın eğitim hakkı elinden alındı, onbinlercesi iş hayatına atılamadı, bir gelecek kuramadı. Binlerce memur fişlendi; ya işten kovuldu ya sürüldü ya da olduğu yerde saymaya mecbur bırakıldı. Şirketler, Anadolu sermayesi baskı altına alındı. Tanklar yürütüldü, hükümet düşürüldü, partiler kapatıldı, siyasetçiler yasaklandı. Üzerinden 20 yıl geçti hala 28 Şubat yargısının mağdurları vardır.
Ne yazık ki Türkiye’nin darbeyle yargı yoluyla mücadele becerisi FETÖ’nün Ergenekon ve Balyoz davalarındaki kurmaca belgeleri ve ordu içinde kadrolaşmak hesapları nedeniyle berhava edildi. Onlar, bilerek ve isteyerek 28 Şubat Davası’nı görmezden geldiler, fırsat buldukça da sulandırdılar. Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde yaşanan sansasyon ve tabii ki hatalar toplumun askeri davaları takip etme enerjisini tüketti. Titiz bir takibi ve belgeli, dosyalı sağlam bir yargılamayı en çok hak eden 28 Şubat Davası toz bulutu içerisinde gündemden düştü.
O dönemin askerleri ve siyasileri emekli oldu çekildi ama darbeye bulaşan ve kendi insanına acı çektiren, kendi toplumuna zulmeden binlerce sivil hala hayatın içerisinde. Birçoğu etkin görevlerde, birçoğu şimdi 28 Şubat mağdurlarından bile daha gürültülü sesler çıkarıp darbe karşıtı olarak caka satıyor.
***
Bir darbeyi, bir zulmü, bir suçu bihakkın yargılamak, aynı zamanda onu ifşa etmek ve ayıplamaktır. 28 Şubat sadece kudretli generallerden ibaret değildi. O kudretten güç alan kariyer heveslileri de vardı ve ülkenin dört bir yanına dağılmışlardı. “Biz ne yapıyoruz böyle” diyerek bedel ödemeyi göze alan kahraman azınlık dışında binlercesi iştahla kanunsuz emirleri yerine getirdi.
Eğer derinlikli bir yargılama yapılabilseydi, tepeden aşağıya aslında herkesin bildiği darbe hiyerarşisi kayda geçirilseydi sadece darbenin hesabı sorulmakla kalmaz, demokrasiye ve hukuka karşı işlenen ahlaki suçlar da tarihe not edilebilirdi. Bu da hiç şüphesiz Türkiye’nin en büyük kazanımı olurdu.
Bir gün hesap sorulacağı için, hiçbir şartta hukuk dışı bir otoritenin emirlerine “öyle istiyorlar” bahanesiyle boyun eğilmezdi. Bir daha demokrasiye karşı fiillere yardım ve yataklık yapılamazdı. “Devir böyle” diye el pençe divan durulamazdı. Çünkü bilinirdi ki bir dönem 28 Şubat otoritesine tabi olanlar, kraldan çok kralcılık yapanlar hukuk ve tarih nazarında yargılanmış, cezalandırılmış ve en önemlisi de ayıplanmışlardır.
Hasılı, sadece darbeciye hak ettiği cezayı vermemekle kalmadık aynı zamanda askerin gölgesinde saklanan o sinsi, işbirlikçi, yaltakçı ve fırsatçı ahlakı da sineye çekmek zorunda kaldık.