Siyasi partilerin referandum kampanyaları henüz ana renklerini belli etmemiş olsa da hemen hemen nelerle karşılaşacağımız anlaşılıyor. Bütün partiler, 16 Nisan’ın bugüne kadar kurulan sandıkların tamamından önemli olduğunu kesin bir şekilde anlamış durumdalar. Genel seçim ya da yerel seçim kazanmakla kıyaslanmayacak bir öneme sahip olduğunu biliyorlar, buna göre hatasız bir kampanya ve yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek bir söylem arayışını özellikle yansıtıyorlar.
Bu yüzdendir ki partiler yanlış kelam edenleri, hatalı çıkış yapanları önceki seçimlerde örneğine pek rastlamadığımız şekilde hemen bünyelerinden uzaklaştıracak bir titizlik sergiliyor. İktidarın dışında kalan siyasi görüş sahiplerinin kırılmasına izin verilmiyor.
Doğrusu da budur. Çünkü nihayetinde yeni sistemin en temel tartışma konusu koltukta oturmayanların, yani iktidar olamayanların hayat tarzına dair endişeleridir. Sonuçta yetkiler Cumhurbaşkanı’nda olacağına göre o partiden olmayanların kendilerine dönüp hayatlarını, geleceklerini düşünmelerinden daha tabii bir şey olamaz. Bu nedenle, AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı’nın bu kesimlerin artık biraz da gelenekselleşmiş kaygılarını giderici bir tavır takınmaları referandum için de sonrası için de doğru olacaktır. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün partilerin seçmenlerine çağrı yaparak bu istikameti gözeten bir üslup seçmektedir.
***
Önceki gün 16 Nisan hakkında medyaya konuşan Başbakan Binali Yıldırım bu çizginin altını daha kalınca çiziyor. Başbakan, anketler ve seçmen tercihleri konusunda şöyle diyor:
“Anketler havada uçuşuyor. Gerçek anket 16 Nisan ve 16 Nisan’da hepimiz boyumuzun ölçüsünü alacağız. Vatandaşın verdiğine şükretmekten, teşekkür etmekten başka diyecek bir şeyimiz olmaz. Kimin ne vereceğini bilmiyorum ve vatandaşın iradesine önceden bir oran belirlemek bize yakışmaz. Patron vatandaş, seçmen. Onların iradesini yok sayamayız, onlar yerine karar veremeyiz ama anlamlı bir evet beklemek hakkımız, yani talebimiz. Vatandaş eğer bu talebi uygun görür verirse ne ala, vermezse yine de başımız gözümüz üstünde yeri var.”
Yani, ne evet veren ne de hayır veren haindir veya biri diğerinden vatanperverdir. Dahası, hangi sonuç çıkarsa çıksın ülkeyi bir felaket beklememektedir. Yıldırım, iç savaş çığırtkanlığı yapanlara karşı bunu net ifade ediyor: “Evet de çıksa hayır da çıksa ülke bölünmez.”
İzleyebildiğim kadarıyla AK Parti sözcüleri referanduma ilişkin başlangıçta daha coşkulu ifadeler kullanırken şimdi bu tarzda ifade etmeye başladılar. “Evet”in lehine olanın da böylesi bir yaklaşım olduğunu söylemeye gerek var mı? Ötekileştirmeyen, kınamayan, tercihleri nedeniyle insanları dışlamayan ve korku salmayan bir yaklaşım…
***
Nitekim, CHP’nin de kampanya dilinde daha önce pek alışık olmadığımız bir üslup gözleniyor. Kılıçdaroğlu’nun saldırıya uğrayan başörtülü genç kızı ziyaret etmesi veya Taksim Camii’ne karşı itiraz yükselmemesi CHP’de kendisinden olmayanların hayat tarzına saygı gösterme adına daha kesin bir yaklaşım ortaya koyuyor.
Yıldırım’ın ve Kılıçdaroğlu’nun hassasiyet gözeten tavırları bile başlıbaşına 16 Nisan parkurunu hatasız tamamlamayı ne kadar önemsediklerini gösteriyor. Kararsız seçmenin oranı hala yüksek seviyede olduğu için partilerin bu titizlikleri hayati önem taşıyor. Seçim sath-ı mailinde söylenen bir cümlenin ya da kontrolden çıkan bir hareketin partilerin başına iş açabildiğini unutmamak lazımdır.
Referandum sonucuna etkilerini sandıkta göreceğiz ama hem AK Parti’nin hem de CHP’nin seçmen tercihlerine yönelik hassasiyetleri ülkenin kazancı olacaktır.