“Darbelere karşı toplumsal bünyemizi ve devletimizi ayakta tutacak en önemli dayanağımız, vatandaşlık kimliğine dayalı aidiyet bilinci ve hayatın her alanına nüfuz eden özgürlükçü demokratik kültürdür. Toplumsal bütünlüğümüzün harcı milletimize, ülkemize ve devletimize duyduğumuz aidiyet bilincidir, çünkü devletler ve milletler ancak ve ancak ortak aidiyet bilinciyle ayakta dururlar. Eğer bir toplumda aidiyet bilinci zayıflamışsa, devlet bir grup vatandaşını dışlamışsa, ötekileştirmişse, o andan itibaren o devletin ayağa kalkması, o milletin felah ve sükun bulması mümkün değildir.”
Bu paragraf, Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun TBMM Araştırma Komisyonu’nun sorularına verdiği cevapların “öneriler” bölümünden… Davutoğlu, bu cümleleri bir daha darbe olmaması için neler yapılması gerektiğine dair görüşlerinin sonunda söylüyor. Ama bu paragraf, 15 Temmuz darbe girişiminden, hatta bütünüyle darbe vak’alarından bağımsız olarak da değer taşıyor. Ortada bir tehlike olmadığı şartlarda bile huzurun, güvenin ve kalıcı istikrarın şartları bunlardır. Özetleyecek olursak; kimsenin bir bahaneyle ötekileştirilmemesi, herkesin kendisini iyi ve ülkeye ait hissetmesi en değerli ve temel sermayemizdir. Kaliteli bir demokrasiden bahsetmek ancak bu şartla mümkündür…
Davutoğlu’nun Komisyon’a bakanlık ve başbakanlık dönemlerindeki tanıklıkları, yaşadığı tecrübeler ve de şahsıyla ilgili merak uyandıran konularda verdiği cevaplar medyaya yansıdı. Gülen’le görüşme, Rus uçağının düşürülmesi, telefon dinlemeleri, devletteki örgütlenme faaliyetleri, 7 Şubat MİT krizi ve 15 Temmuz gecesi yaşadıkları gibi olaylara ışık tutan açıklamaları önemlidir.
Ancak bunlarla birlikte bir daha 15 Temmuz gibi girişimlere maruz kalınmaması için ortaya koyduğu yaklaşımların da altı çizilmelidir.
Nitekim, “Son günlerde FETÖ darbe girişimine karşı çıktığını iddia eden bazı kesimlerin başka bir darbe ihtimalinden olumlu bir şekilde ve neredeyse bir zorunluluk gibi bahsetmeleri karşı karşıya olduğumuz darbe tehdidinin tek boyutlu olmadığını ortaya koymaktadır” diyerek sorunun zihniyet boyutuna dikkat çekiyor.
Şeffaflık, bireysel hürriyet, hukuk, liyakat, ehliyet, eğitimde kalite, aidiyet, devlette daimiyet… Davutoğlu’nun önerisinin temel kavramları bunlar.
***
Hepimiz biliyoruz ki FETÖ bütün bu kavramların suiistimal ve iğdiş edilmesinin en açık örneğidir. Tersinden okunacak olursa; bu örgütün yaptığı şeyleri yapmamak, yaptıklarını da hayattan, sistemden ve devletten kovmak bir zarurettir. Davutoğlu, “Düşünce ve inanç hürriyetini kısıtlayarak bu hür iradeyi yok etmeye çalışan dini veya seküler her akım ve rejim insanın zihnen köleleştirilmesine ve 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi her türlü cürmü işleyebilecek bir robot şeklinde kullanılmasına yol açar” diyerek hürriyetten yoksunluğun Türkiye’de üretebileceği sonucun tatsızlığına işaret ediyor. Devamında da “Hangi saikle olursa olsun, her türlü darbe girişimini engelleyecek en önemli unsur sivil toplumdan devlet kurumlarına, şirket yapılarından hayır kuruluşlarına, konvansiyonel medyadan sosyal medyaya kadar hayatın her alanında şeffaflığı egemen kılmaktır… Her türlü toplumsal düzenin ilk erdemi ve esası adalettir. Sağlam bir adalet felsefesine dayanmayan hukuk yapısı ile insan hayatının, aklının, inancının, neslinin ve mülkünün teminat altına alınmadığı sosyal ve siyasal düzenler iç ve dış her türlü darbe girişimine, kaosa ve saldırıya açık hale gelir” diyor.
***
Yargılama süreçlerine ilişkin olarak hukuk ve adalet ihtiyacına da dikkat çekiyor: “Unutmayalım ki, darbeyi engelleyen unsur 15 Temmuz gecesi milletçe gösterdiğimiz onurlu direniştir; bu direnişi nihai zafere taşıyacak olan ise adalet terazisinin bu yargı sürecinde doğru işletilmesidir.”
Bir başka ikaz da tek parti döneminden beri şikayet ettiğimiz ve kendisini halkın yerine koyan imtiyazlı sınıfın felsefesine yönelik eleştirilerde gizli: “Devletin ele geçirilerek güç sahibi olunan bir nesne gibi görülmesi, hangi ideolojiye dayanırsa dayansın darbeci zihniyetin ortak yaklaşımıdır.”
***
Ve elbette bunun temin edilmesi için de ehliyet ve liyakat prensiplerinin ayakta tutulması gerekiyor. Bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlatmakta fayda vardır. Davutoğlu’nun hatırlatması da şöyle: “Bürokrasiyi güç mücadelesi alanı olmaktan çıkarmanın en temel ilkeleri ehliyet ve liyakattır. Bu ilkelerin terk edilmesi ve nepotizmin yaygınlaşması devlet düzeninde etkinliği, verimliliği ve rasyonaliteyi yok etmek suretiyle sistemin yozlaşmasına ve kamunun sisteme olan güveninin sarsılmasına yol açar.”