Güçlü, etkili ve aynı zamanda bu etkilerin derin izler bıraktığı günler yaşıyoruz. Yeni Türkiye sürecinin en çok değişim imal ve inşa edilen dönemindeyiz. Başlangıç tarihini AK Parti’nin iktidara geldiği gün sayarsak, o günden bugüne atılan birçok adımın ardından 15 Temmuz’la birlikte değişimin zincirleri boşalmıştır.
En önemli değişim ise “vesayet”in bitişidir. Askeri ve bürokratik güç odakları için devlet yönetimi mesaisi bitmiştir. Kendilerini milletten daha iyi ve isabetli karar verici olarak görme dönemleri sonlanmıştır. Uzun süreden beri asker-sivil bürokrasi kavramını zaten duymuyorduk; şimdiden sonra hiç kullanmayacağız. Bu doğal ve güçlü ittifak tabiatı gereği sonlanmıştır, böyle bir zemin kalmamıştır.
YILDIRIM-KILIÇDAROĞLU GÖRÜŞMESİ
Türkiye, 15 Temmuz’un yaralarını sarmaya çalışırken ve darbeye teşebbüs eden örgütün yarattığı tehlikeyi uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan da değişimin harcını karıyor. İki ağır mesainin birlikte yaşanması kaçınılmaz olarak gerilimi ve stresi artırıyor.
İki gündem bir arada hayat buluyor. Dün Başbakan ile CHP liderinin yaptığı görüşmede gündeme gelen konular gibi.
Bir yandan FETÖ ile mücadele edilmesi gerekiyor; bu, olmazsa olmaz önemde bir süreçtir. Beraberinde haksızlığa uğrayanların haklarının iadesi ve mağduriyetlerinin giderilmesi zarureti var.
OHAL olmadan hızlı adım atılamıyor ama ülkenin bu gündemden de bir an önce kurtulmaya ihtiyacı var.
Bir yandan ihbarlar yağıyor ama aynı zamanda iftiralar da araya sıkışıyor. Hukuki delille ihbarın, iftiranın ayrışması olmazsa olmaz bir ihtiyaç.
Yıldırım ve Kılıçdaroğlu bunları konuştu. Ama beraberinde mini anayasa değişikliği paketi de gündem konusuydu. Sistemin FETÖ’lere yol veren arızalarını bir an önce gidermek için hiç olmazsa küçük bir değişiklik gerekiyor. Vakit kaybetmeden bu değişikliğin hayata geçirilmesi bekleniyor.
YORUCU AMA KEYİF ALINABİLECEK BİR MESAİ
Bütün bu mesai yoğunluğu bize neyi söylüyor? İnce ve hassas işçilik gerekliliğini.
Bu kadar çalkantılı ve travmatik süreçlerden geçen bir ülkenin gündelik işlerini de, kalıcı faaliyetlerini de hassasiyetle yapmaktan başka çaresi yoktur. Hepsi bir yana, FETÖ ile mücadelenin muzafferiyeti buna bağlıdır.
Dahası, birlikte ve huzur içinde yaşamak dediğimiz bir demokraside çok normal ama bizde neredeyse bir ütopyaya dönüşen hedefe ulaşmak da ancak hassasiyetle temin edilebilir.
Sarsıcı bir değişimin içinden geçiyoruz. Öyle bir değişim ki hem büyük bir tehlike bertaraf edilecek hem de bir başkasının baş göstermemesi temin edilecek. Savaş halindeyken sistem kurmak gibi zor bir tecrübe… Aynı zamanda da büyük bir avantaj.
Zor ama keyif verici olabilir.
O tecrübeyi ustalıkla atlatmak ve zorluğu avantaja çevirmek için formül bellidir. Hukuka, şeffaflığa, farklı görüşlere açık olmak, eleştirilere kulak vermek ve en nihayet demokrasi duygusunu canlı tutmak meseleyi çözecektir. Aksi ise, meseleyi daha ziyade derinleştirecektir.