15 Mayıs sabahı koltuğa oturacak yeni Cumhurbaşkanı’ndan veya kazanırsa eskisinden beklentimiz çoktur. Çünkü meseleler büyüdükçe büyümüş, üstüne de yenileri eklenmiştir. Kıyaslayacak olursak 24 Haziran 2018 seçimi 14 Mayıs’ın yanında sıradan kalmaktadır. Yeni seçimin omuzundaki yük hiç olmadığı kadar ağırdır.
Ekonomi yakın tarihimizde olmadığı kadar kötü ve müzmin bir kriz halindeyiz. Başta hayat pahalılığı, yüksek işsizlik ve yüksek faiz olmak üzere temel problemleri çözmek yeni veya eski Cumhurbaşkanı’nın görevidir. Kimi, şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan artık bu problemi çözemiyor gerekçesiyle Kılıçdaroğlu’na oy erecek kimi de mevcut Cumhurbaşkanı’nın çok gayretli olduğunu ama hep engellendiğini söyleyerek, ona bir şans daha verecek.
Hukuk ve yargı da krizde… Her kim seçilecekse bunu çözmesini de bekleriz. Dünyanın en güvenilmez yargı sistemlerinden birine sahibiz. Adalet duygusunu geri getirmek ve siyasetin elini yargıdan çekmek şart. Ya Erdoğan bugüne kadar yapamadığı şey için bir kez daha denenecek ya da bu görev Kılıçdaroğlu’nun omuzuna yüklenecek.
Uzatmayalım; diplomaside çok seri U dönüşlerimiz var, hedeflerimiz ise hemen hemen hiç yok. O alan büyük ölçüde problemdi. Zaten dış politikası iyi olan bir ülkenin ekonomisi böyle kötü olmaz.
Şehirleşme bahsinde ise, utanç verici ve son depremde de görüldüğü gibi ölümcül bir geri kalmışlık içindeyiz. Kıt kaynaklarının tamamına yakınını inşaata ayıran ama her depremde bu kadar yıkılan başka ülke yok. Yani, sadece geri kalmış değil ne yaptığını bilmeyen bir ülkeyiz.
Eğitim en problemli alan ve tabii akademi de.
İfade özgürlüğünde adını bilmediğimiz birçok ülkenin bile gerisindeyiz.
Kara parada, şeffaflık ve yolsuzluk endekslerinde listelerin sonlarına demir attık.
Yani seçim ekonomiden dış politikaya, eğitimden şehirleşmeye kadar her alanda ülkeyi ayağa kaldıracak liderliğe ihtiyacımız var.
Buraya kadar tamam ama yenisi gelirse veya eski Cumhurbaşkanı görevde kalırsa bizim çok daha temel problemlerimizi çözmek zorundadır. Ekonominin, yargının, dış politikanın, eğitimin ya da şehirleşmenin bugünkü acıklı hale gelmesinin kaynağı olan problemleri…
Utanma duygusunun geri gelmesi gerekiyor. Yolsuzluktan, usulsüzlükten dolayı utanma diye bir şey kalmadı çünkü. Siyasetçi ve bürokrat sınıfına o duygunun geri gelmesi şart. Adı yanlışa bulaşanın, rüşvet alanın, rüşvete aracılık edenin, nüfuz kullananın insan içine çıkamayacağı “normal”e dönmek zorundayız.
Yalan söyleyerek hatta iftira atarak siyaset yapmak artık ayıp sayılmıyor. Yalan söylediği için yüzü kızarana rastlanmıyor. Yalanın ayıp olduğu “normal”e de dönmemiz gerekiyor.
Liyakatin ve ehliyetin en başta siyasetçilerde arandığı sonra da bütün işlerde tatbik edildiği düzene de herşeyden çok ihtiyacımız var. O “normal”e de mutlaka dönmeliyiz.
Seviye gözetmenin ve ilkeli olmanın zaaf sayıldığı bugünkü tabloyu tamamen tersine çevirmeliyiz.
Lümpenlik, zorbalık ve gücünü iktidardan alan her türlü şımarıklığı tesis etmek; enflasyonla mücadele ve yargı bağımsızlığı kadar önemlidir.
Bugünün Türkiye tablosuna yol açan ve kötü yönetimden kaynaklanan sorunları ve en az onlar kadar önemli ahlaki problemleri vardır. Yıllar içerisinde; gözümüzün önünde biri kötüleşirken öteki daha hızlı kötüleşti. Ekonomi, diplomasi, eğitim, yargı gerilerken ahlak ve liyakat hızla düştü, utanmazlık dört bir yanı tuttu. Ülke böyle çürüdü, böyle yozlaştı.
Dolayısıyla; ister Erdoğan bir şans daha bulsun, ister Kılıçdaroğlu koltuğa otursun; eğer bu halden şikayetçiyseler bilsinler ki problemlerin hepsi birden çözülmeden hiçbir sorun çözülmez.
Hem makro ünitelerin ayağa kalktığı hem de ahlaki prensiplerin geri geldiği bir Türkiye istemek de seçmenin en tabii hakkıdır. Bir eksiğine dahi razı olmak ülkeye haksızlıktır.