Türkiye’nin gayri safi milli hasılası 2013 yılında 957 milyar Dolar’a ulaşmıştı. O zaman da hükümetin başında Erdoğan vardı. Şimdi yine Erdoğan, en kısa sürede GSMH’yı 1 trilyon Dolar’ın üzerine çıkarmayı vadediyor. AK Parti’nin 2023 hedefi de bilindiği gibi zaten 1 trilyon 80 milyardı. Beraberinde enflasyon, işsizlik, ihracat için konulan hedeflerle birlikte Erdoğan 9-10 yıl önce bunları ilan etmişti ve o günden bugüne tekrarlamaya devam etti. Devam etmesine etti ama yine Erdoğan hükümetleri tarafından açıklanan 11. Kalkınma Planı ve Yeni Ekonomi Programı’yla birlikte GSMH dahil bu hedeflerden vazgeçildi. Vazgeçilmesi şöyle dursun bazı hedefler neredeyse yarıya kadar indirildi. Çünkü ne kadar hedef yüksek konulsa da gerçek bambaşkaydı.
***
Bugün ise Türkiye’nin GSMH’sı 717 milyar Dolar’a kadar gerilemiş durumdadır. Kişi başı gelir de 12 bin 500 Dolar’dan 8 bin Dolar’ın altına inmiştir. Bizimle yarışa giren ülkeler 20 yılda iki, üç, dört, beş kat büyürken; yani dünya büyüme çağındayken biz aradaki yükselmemize rağmen, nüfusumuz da muazzam artış gösterirken sonuçta ancak iki kat kadar büyümeye razı olduk. Gerçek şu ki 957 milyar Dolar’ı bulduktan sonra mükemmel veya harika değil, sadece iyi yönetilmiş olsaydık şimdi 1 trilyonu çoktan aşmış olacaktık. Bir başka ifadeyle, büyük laflar edeceğimize, herkesi düşman olarak yaftalayıp sürekli beka sorunuyla yaşayacağımıza sabah 9 akşam 5 mesai yapsaydık yine hedefe ulaşacaktık. Türkiye bunu başaramadı. Yani, en azından güvenli, korunaklı bir ekonomi ve vatandaşlarına standart bir refah sağlayabilecekken o eşikten geri döndü. Yıllarını heba etti. O yıllar iyi değerlendirilemediği için gelecek yıllarını da kaybetti. Ekonominin içinde bulunduğu müzmin kriz hali yanlış kararların, yanlışta ısrar etmenin ve en nihayet gerçeğe yüz çevirmenin eseri olarak derinleşmeye devam etti. En çok lanetlediğimiz IMF’nin kredisini de sessiz sedasız kabul etmeye kadar geriledik. Lafla peynir gemisi yürümedi.
1 trilyon Dolar ekonomik büyüklük zaten bugün kolaylıkla aşılabilirdi. Şimdi ulaşılması gereken büyük bir hedef haline de aynı yanlışlar zinciri sayesinde geldi. Ne var ki bu da mümkün değildir. İki açıdan değildir:
***
1-) Türkiye ekonomisinin finansal yapısı bu şartlarda, yakın vadeye dair böyle bir hedefi taşımıyor. Yani, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve yüksek borçlanma maliyetiyle 1 trilyona ulaşmak matematik olarak imkansızdır. Yerli tasarrufçuların yüzde 60’ından fazlasının umudunu Dolar’a bağlayıp, yatırım değil kur artışı gözlediği ortamda bu kadar kolay bir hedefin tutturulması bile zordur. 2012/13’lerde dövizle tasarruf oranı yüzde 30’lar bandındaydı.
2-) Ekonomi yönetimi gerçeklerden kopuktur. Türkiye’nin büyümesi için gereken yabancı yatırım, ucuz finansman ve uluslararası pazarlarda rekabet gücü için gerek şartları temin etmekten uzaktır. Hukuk, şeffaflık, hesap verebilirlik başta olmak üzere ülkenin demokratik cazibesi kaybolmuştur. Ekonomide herhangi bir hedef koyabilmenin yolu önce bu alanları tanzim etmekten geçer. Türkiye ise, bütün bu ünitelerle kavgalıdır. Hukuk standardını yükseltmeyi veya hesap verebilir olmayı bırakın ihtiyaç olarak görmeyi, zaaf olarak tanımlamaktadır. Demokrasi talebi artık dış güçlerin sinsi bir planı olarak kodlanmaktadır.
Ekonomide hedeflere ihtiyacı vardır ama önce bahçenin temizlenmesi gerekir. Her geçen gün hukuk devleti ve demokratik prensiplerden uzaklaşan bir ülkenin, bütün bunlar büyük eksikler değilmiş gibi davranmakta ısrar etmesi vakit ve fırsat kaybından başka sonuç doğurmaz. Meselemiz hedefler değildir zira çok hedef duyduk. Türkiye’nin meselesi sadece gerçekçi olabilmek ve gerçeklerle kavga etmekten kurtulmaktır. Bu standart aşamayı geçemeyen bir ülke tabelaya ne yazarsa yazsın daha azını görmeye mahkum olur.