Hz. Peygamber’in ilkesel değerdeki şu hadisini bilirsiniz: “Ben sadece ahlak erdemlerini tamamlamak için gönderildim.” Onun hayatını dikkatle incelersek, bir Müslüman ahlak toplumu inşa etmeyi amaçladığını açıklıkla görürüz. Bunu en güzel ifade eden alimlerden iki örnek:
Biri, Hz. Peygamber’den sonra yaşadıkları için “Tâbiîn” diye anılan nesilden Kur’an müfessiri Katade b. Diâme, diğeri de ünlü oryantalist Ignaz Goldziher.
Katâde, Al-i İmran suresinin 103. ayetinde geçen “O zaman (İslam öncesi dönemde) siz birbirinizin düşmanları iken Allah kalplerinizi kaynaştırdı ve O’nun nimeti sayesinde birbirinizin kardeşleri oldunuz” mealindeki kısmını şöyle açıklar: “O zaman siz birbirinizi boğazlıyordunuz. Güçlünüz zayıfınızı yiyordu. Sonrasında Allah İslâm’ı gönderdi ve onunla aranızda kardeşlik bağları kurdu.”
Goldziher ise “Cahiliye ile kastedilen nedir?” başlıklı meşhur makalesinde “Câhiliye” terimini “barbarlık zamanı” diye çevirmiş; İslam’ın bu zamana son vermeyi amaçladığını belirttikten sonra “Muhammed (a.s.) kendisini ‘ahlak reformcusu’ olarak gördü” demiştir. Bunun İslâmî dille ifadesi: “Allah onu ahlak reformcusu olarak görevlendirdi.”
Kur’ân-ı Kerîm’de (Furkan suresi 63. ayet), “Câhiliyye” ile “İslam”ın dil üzerinden ahlak farkı şöyle belirtilir: “Çok merhametli olan Allah’ın sevdiği kullar o kimselerdir ki, …cahiller (câhilûn: kaba, hoyrat, saldırgan insanlar) onlara ‘sözlü sataşma’da bulunduğunda ‘selam’ deyip geçerler.”
Buradaki “sözlü sataşma” fiili (hâtabe), Câhiliye devrinin şiddet dilini, sonuçta Goldziher’in tabiriyle barbarlık ahlakını; “İslam” ile aynı kökten gelen “selam” ise Hz. Muhammed (a.s.)’in Câhiliye’ye karşıt olarak getirdiği barış dilini ve erdem ahlakını sembolize etmektedir. Ebû Mansur el-Mâtürîdî de Te’vîlât isimli tefsirinde söz konusu ayeti –arzettiğim şekilde- ahlak merkezli ele alır ve şöyle yorumlar: “(Allah’ın sevdiği kullar), şımarmayan, azgınlaşmayan, yumuşak huylu (hulemâ), tertemiz ahlaklı (enkıyâ’) kimselerdir. Onlar, küfür ve eziyet içirikli sözlere maruz kaldıklarında ‘selam’ ile, yani sataşanların sözlerine benzemeyen doğru ve güzel sözle, temiz bir cevapla karşılık verirler.”
Müslüman dünyanın en saygın tefsir âlimlerinden Fahreddin er-Râzî, uydurma ve çirkin dedikodular yayanları kınayan Nur suresinin 19. ayetini açıklarken şöyle der: “Ayetin sebebi özel olsa da anlam geneldir. Yani hiç kimse, insanların şeref ve itibarını lekeleyen bir dil kullanmamalıdır.”
Hz. Peygamber’in de şiddet dilinin tehlikesine karşı uyaran, yapıcı dil kullanmaya çağıran çok sayıda hadisleri var. Bunlardan üçünü hatırlatmakla yetinelim:
“Ahlaksız) konuşmalardan uzak durun! Allah böyle iğrenç laflar etmeyi de bu tür lafları dinlemeyi de sevmez”; “Mümin kınayıcı olmaz, lanetlemez, sövüp saymaz, hakaret etmez”; “Edepsiz konuşmanın, bu tür konuşmalara katılmanın İslâm’da asla yeri yoktur. İnsanların İslam bakımından en iyisi, ahlakı en güzel olanıdır.”
Şu vecize, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a ait: “İnsanın en fazla temiz tutması gereken organı dilidir.”
Saray müdavimlerinden bir hoca, Halife Me’mun’u (ö.m. 833) ağır bir dille eleştirmeye kalkışınca, bilge halife hocaya şöyle der: “Biraz nazik ol! (Kur’an’da anlatıldığına göre) Allah senden daha iyisini (Hz. Musa ve Harun’u) benden daha kötüsüne (Firavun’a) gönderdi. Öyle olduğu halde onlara ‘Firavun’a tatlı dille konuşun’ buyurdu.”
Yapıcı dil, ahlâkî dindarlığın vazgeçilmezidir. Onun için Kur’ân-ı Kerîm’de, bağlama göre, “erdemli söz (kavl kerîm)”, “yumuşak söz (kavl leyyin)”, “örfte beğenilen söz (kavl maruf)”, “rahatlatıcı söz (kavl meysûr)” gibi tabirlerle her durumda yapıcı dil kullanmamız emredilmiştir.
Ülkemizde kimi insanların medyada, sosyal medyada ve başka zeminlerde kullandıkları kırıcı, hakaretli, hatta bazen saldırgan ve küfürlü dil, sonuçta topluma maddi ve manevi zararlar olarak geri dönüyor. Özellikle dindarlık görüntüsü veren insanımızın kullandığı böyle bir dil, Kur’an’ın ve Peygamber’in davet ettiği yapıcı dile uymadığı için dinî dünyamıza zarar vermektedir. Çünkü bu şiddet dili hem bu dili kullananların dindeki değerini düşürmekte hem de din hakkında yeterli bilgiye sahip olmayanların Müslümana bakarak İslam’dan uzaklaşmalarına sebep olmaktadır.