Çağımızın sekülerizminde ahlak, en fazla “Sen bana – ben sana…” şeklinde karşılıklı bir kâr-zarar ilişkisi olarak görülmekte ve yaşanmaktadır. Nitekim seküler ahlakın hâkim olduğu toplumlarda, yabancılara yönelik sivil davranışlarda ve uluslararası ilişkilerde, yeterince güç toplayamadığı için zarar vermesi beklenmeyen bireylere ve toplumlara karşı eşitlik, adalet, hakkaniyet gibi ilkelere riayet çok da gerekli görülmemekte, bu ise zalimane muamelelerin meşrulaştırılmasına yol açmaktadır. Zengin ülkelerin ve toplumların, gün geçtikçe yoksullaşan, daha doğrusu yoksul bırakılan “öteki” ülkeler ve toplumlar karşısındaki ilgisizlik, duyarsızlık ve sorumsuzlukları utanç vericidir.
***
İslam medeniyetinde Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in koymuş olduğu adil ve eşitlikçi ilkeler ilk adımı oluşturmuş; Kur’an, istikameti göstermiş (ör. En‘âm 6/151-153), Müslüman toplumlar ve yönetimler de asırlarca o istikamette yürümüşlerdir. Çünkü –hayatının son 30 yılını ABD’de geçiren ünlü Doğubilimcisi I. Goldziher’in takdirkâr ifadelerle bahsettiği üzere- “(Hz.) Muhammed, müminlere İslam’da bütün ırkî anlaşmazlıkların yok edilmesini, İslam’ın temel prensibi olarak, büyük bir ehemmiyet ve vurguyla tavsiye etmiştir… Kur’an’da ifade edilen akide üzerine kurulmuş olan Müslümanların eşitliğine, ırk ve kabile farklarının hiçbir kıymeti haiz olmadığına dair olan eski İslam inancı, asırlar geçtikçe tekâmül etmiş ve muhaddislerin devamlı faaliyetleriyle İslam’ın temel akidesi olarak ortaya konmuştu” (İslam Kültürü Araştırmaları, çev. C. Tunç, Ankara 2019, s. 124-125.)
Biliyorum; bazı okuyucular, “Ama şimdilerde özellikle dindarlığı kimseye bırakmayan bazı çevreler, kendilerinden saymadıkları toplum kesimleri karşısında ayrımcı, aşağılayıcı, hatta bazen hakaretçi bir tutum sergiliyorlar” tarzında eleştiriler yapacaklardır. Fakat Kur’an, bazı ahlakî ödevlerin ve insanlığın evrensel eşitliğinin en güçlü şekilde vurgulandığı surede, “Müslümanız” diyerek çalım satıp minnet bekleyenler hakkında “De ki: …Henüz iman kalplerinize girmiş değildir” demiştir (Hucurât 49/14).
Goldziher’in –kendim de dâhil olmak üzere- görebildiğim, okuyabildiğim kadarıyla Müslüman aydınlardan daha güçlü ve dürüst bir şekilde ifade ettiği üzere, “Sadece kudretli beyaz ırklar için müspet hadisler uydurulmuş değildir; (sahih hadislere göre) dünyanın siyah çocuklarının da ihmal edilmekten ve hor görülmekten muhafaza edilip esirgenmesi lazımdı. Çünkü İslam, Peygamber’in ilk müminlerini himaye eden kralları sebebiyle siyahî Habaşlilere minnettar olmak için yeterli gerekçeye sahipti.” (a.g.e., s. 127).
Goldziher’in kaydetmesiyle öğrendiğim ve kaynaklarından doğruladığım şu anekdottaki yüksek ahlaka ve insaniyete bakar mısınız? “Ebû Hüreyre, bir defasında Peygamber’in kendisine şöyle dediğini rivayet eder: ‘Bak; şu kapıdan, öylelerinin mevcudiyetine dünyanın borçlu olduğu yedi dindardan biri girecek.’ Ve içeriye bir Habeşli (siyahi) girdi.”
Bu yüksek ahlak ve yüce gönül karşısında duygulanmamak ve artık öyle gönüllere sahip dindarlar yetiştiremediğimiz için üzülmemek mümkün mü?
(Sevgili Erciyes ve onun itirazî yorumlarını destekleyen diğer yorumcu dostlar!), 14 Eylül tarihli Karar’daki yazımda “Günümüzde hukuk, siyaset, ekonomi gibi alanlarda ruhunu ve ilkelerini İslam dininden, onun temel kaynaklarından, hikmetli öğretisinden alan bir kamu yönetimi hiçbir toplumda görülmemektedir” derken işte bu “ruh ve ilkeler”i kastetmiştim.
Sanırım insanlık, küresel eşitlik, saygı ve gönüldaşlığa hiçbir devirde çağımızdaki kadar muhtaç olmamıştır. Bütün dinlerin ve ahlakların lanetlediği (mesela bkz. Fecr suresi 89/17-20) makam, servet ve haz çılgınlığı, günümüzde en gelişmiş teknik araçlarla gönülleri ve vicdanları esir almaktadır. Böyle bir dünyada arzettiğim kapsamdaki eşitlik, saygı ve kardeşlik öğretisini insanlığa sunamayan; bıraktın diğerlerini, kendi insanlarına bile İslam topraklarını yaşanmaz hale getiren bir “Müslüman” dünyanın, Kur’an’ın bahsettiği, “henüz iman kalplerine girmemiş bedevi Araplar”dan ne farkı var?
ABD’de programcı kadın başını örtmeyecek diye programı iptal ederken, Yemen’de simetrisine karşı yürüttüğü vekâlet savaşında on binlerce Müslümanı katlettiren, Yemen’i sefalete boğan Müslüman lider tipinin zihnindeki din anlayışının İslam’a ve insanlığa vereceği hiçbir şey yoktur.