Bundan önceki iki yazımın ilkinde Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Peygamber için kullandığı ‘yüce ahlâk’ nitelemesinin insan ilişkileri yönünden, ikincisinde risâlet ve tebliğ sorumluluğu yönünden ne ifade ettiğini açıklamaya çalışmıştım. Bu yazımda ise aynı nitelemeyi Peygamberimizin insanlara örnek olması ve temsil sorumluluğu yönünden açıklamaya çalışacağım.
Tarihte yeni yeni peygamberler gönderilmesinin başlıca amacı, yozlaşan toplumları veya bütün insanları inanç ve yaşayış yönünden gerçeklik ve iyilik çizgisinde dönüştürmekti. Peygamberleri eğitimci, düşünür vb. kişilerden ayıran en önemli özelliklerinden biri, onların vahiy yoluyla aldıkları inanç alanına ve pratik hayata dair kurtarıcı bilgileri tebliğ etme yanında, bunların anlaşılması ve uygulanması hususunda insanlara fiilen de model olma sorumluluğu taşımaları, bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmeleridir.
İnsanlığın inanç ve değerler alanındaki gelişim tarihini incelediğimizde her bir peygamberin insanlık için yeni bir sıçrama noktası olduğunu görürüz. Haklarında az çok bilgiye sahip olduğumuz Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed (Allah’ın salat ve selamı hepsinin üzerine olsun) gibi peygamberlerle Zerdüşt, Konfüçyus, Budha, Mani gibi din kurucuları veya zamanla felsefeleri din haline getirilmiş ahlak ve maneviyat önderleri, hem öğretileri hem de örnek olma misyonlarıyla insanlık tarihinde büyük dönüşümler gerçekleştirmiş olan -Bergson felsefesindeki- ahlak kahramanlarıdır.
***
Kur’an’ın bildirdiğine göre peygamberler doğruluk ve iyilik modelleri olarak alınmaları için gönderilmiştir (4/64, 6/90). Kur’an’da birçok buyruk ve yasağın doğrudan Hz. Muhammed’e (a.s.) yöneltilmesi onun, tutum ve davranışlarında ümmetine örnek olacak şekilde davranmakla yükümlü kılındığını gösterir. Bu sebeple o, peygamberlik hayatı boyunca inançta olduğu gibi ahlâk ve davranışta da olanca gücüyle en doğru ve en iyi olanı yaşamış ve temsil etmiştir. Nitekim pek çok ayette Hz. Peygamber üstün ahlâkını ve kişiliğini oluşturan meziyet ve erdemleriyle anılmaktadır. Bu bilgilerin temel amacı ise insanlara onu örnek ve model olarak göstermektir. “Beni Rabbim terbiye etti ve en güzel şekilde terbiye etti”; “Ben ahlâk güzelliklerini tamamlamak için gönderildim” vb. hadislerde bu örnekliğin gerekçesi ve amacı gösterilmiştir. Bu husus, “Hiç şüphe yok ki, sizin için Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır…” (33/21) ayetinde özlü bir ifadeyle belirtilmiştir.
İslâm kültüründe Resûlullah’ın örneklik ve temsil sorumluluğuyla ilgili geniş malumat bulunmaktadır; bir örnekle yetinelim:
Ebû Bekir el-Hârizmî’in (ö. 389/933) Müfîdü’l-ʿulûm başlıklı kitabında aktardığına göre Resûlullah, başlıca ahlâkî erdemleri, “doğru sözlü olmak, insanlara karşı dürüst olmak, ihtiyacı olanlara yardım etmek, yapılan iyiliğe karşılık vermek, emaneti korumak, akrabalık ilişkilerini yaşatmak, dostlarına karşı alçakgönüllü davranmak, misafir ağırlamak” şeklinde sıralamış, bunların hepsinden daha önemlisinin utanma duygusu taşımak olduğunu belirtmiştir. Hadisi aktaran Hârizmî, ardından, her peygamberi seçkin kılan belli bir faziletini zikrettikten sonra bunların hepsinin Hz. Peygamber’de toplandığını, bu sebeple Allah’ın Kur’an’da onun ahlâkını “hulukun azîm” (çok yüce ahlak) diye nitelediğini ve kullarını onu örnek alıp onun ahlâkıyla donanmaya çağırdığını belirtir.
***
İslâmî kaynaklarda Resûlullah’ı örnek alıp izinden gitmenin hükmü hakkında başlıca dört görüş ileri sürülmüştür: 1. Tavsiye niteliğinde (müstehap) oluşuna dair delil bulunmadıkça onu örnek almak farzdır. 2. Farz oluşuna dair delil bulunmadıkça örnek alınması tavsiye niteliğindedir. 3. Örnek alınması dinî konularda farz, dünya işlerinde tavsiye niteliğindedir. 4. Hâkim görüşe göre Peygamberimizin bütün yaptıkları ve söyledikleri tek bir hüküm çerçevesine sokulamaz; her bir fiili veya sözü, başta Kur’an olmak üzere diğer deliller, karineler ve şartlar ışığında ayrı ayrı değerlendirilerek bağlayıcı olup olmadığı belirlenir.