Mutfaklarda yangın varken dindarlar nefsini hesaba çekmeli

Mustafa Çağrıcı

RAMAZAN YAZILARI

Millet olarak aramızda çok derin çatlaklar oluştu ve bunun şimdiki sorumluları da tarafların okumuşları, aydınlarıdır. Sonuçta ilkel duygularımız ve çıkarlarımız ya da ayak bağı ideolojilerimiz uğruna yaptığımız yanlışlarla sadece kendimize değil, evlatlarımıza, torunlarımıza da kötülük ediyoruz. Milyonların mutfağında yangın varken, biz ilâhiyatçılar, Diyanetçiler, dindar iş insanları, dindar siyasetçiler ve yöneticiler onca sefalet karşısında kendimizin veya ülkemizin imkânlarını saçıp savuruyorsak, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdaysa nefsimizi hesaba çekmeliyiz.

Dünkü yazımı, “Kanaatimce ülkemizde özellikle Diyanet teşkilatı, İlâhiyat Fakülteleri ve İmam-Hatip Liseleri gibi dinî kurumların mensupları, aynı çizgideki sivil toplum örgütleri çağdaş insanla, bilhassa genç kuşaklarla iletişim kurmak için –İslâmî ilke ve değerlerle bağdaşan noktalarda- bu tür (Minimalist) hareketlerle birlikte çalışmalıdırlar” diyerek bitirmiştim.

Bugünkü yazımda bu davetimi biraz açacağım.

Herhangi bir önyargıya kapılmadan şu gerçeği dürüstçe kabul edelim ki, anılan kurumlarla aidiyet ilişki bulunanlar dâhil olmak üzere, dinî gruplar ile o dünyanın dışında kalan modern insanlar ve özellikle gençler arasında ciddi bir zihniyet mesafesi oluşmuş bulunmaktadır. Aynı ülkenin içinde bu kadar birbirine uzak ve yabancı insanların yaşaması normal ve sürdürülebilir bir durum değildir. Şu günlerde yaşadığımız seçim atmosferi bu gerçeği açık bir şekilde yansıtmaktadır. Dünyanın hangi normal demokrasisinde bu kadar ağır bir atmosfer var?

***

Bu mesafenin hiç olmazsa azaltılması gerekiyor ve elbette bunun için iki tarafın da üzerine düşen görevler var. Ben, –ne kadar eleştirsem de, mensubu olmaktan şeref duyduğum- kendi dünyamın, söz konusu mesafeyi makul bir seviyeye indirme hususunda yapması gerekenler üzerine önerilerde bulunabilirim. Böyle bir barış ayında bunun da gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu hayır ve özveri ayında, başka bir format üzerinden benzer amaçlar için çalışan –önceki yazımda bahsettiğim- Minimalist hareketleri destekleyici açıklamalar yapmak, bir başlangıç için faydalı olacaktır.

İnanıyorum ki böyle bir iletişim ilk elde bize şunu öğretecektir: Çağdaş insanın, en başta da gençlerin zihninde ve hayatında karşılığı olmayan, onların yaşadığı veya ilgilendiği meselelere çözümler içermeyen eskimiş bilgiler ve fikirlerde ısrar edersek aradaki mesafeyi azaltmak yerine daha da açarız. Bu da ne dinimize ne dünyamıza ne de ülkemize ve toplumumuza hayır getirir. Sonuçta şimdilerde olduğu gibi toplumsal ve ekonomik sorunlar içinde itişip kakışmaya devam ederiz.

Eğer bu söylediklerim doğruysa eskimiş bilgilerle avunmak, gelenekle övünmek yerine, bugüne gelelim ve aziz dinimizi bugüne konuşturalım. Eski ulemanın insanı nesneleştiren, “kural insan içindir” yerine “insan kural içindir” anlayışını fikr-i sabit haline getiren öğretisini bırakıp, tıpkı Yüce Kur’an’ın ve Aziz Peygamber’in yaptığı gibi, insanla canlı temas kuran ve onun inanç hayatıyla birlikte güncel/sıcak dünyevi sorunlarına da çözümler arayan bir dinamik din öğretisine geçelim. Günümüz insanının fiilen yaşadığı veya ilgilendiği israf/açlık çelişkisi, çevre sömürüsü ve tahribi, yerel ve küresel adaletsizlikler, ahlâkî çürümüşlük gibi sıcak sorunlara dokunalım.

Böyle konularda İslam ve insanlık ilkelerinden tavizler vermeyi aklımızın ucundan bile geçirmeyelim.

***

Millet olarak aramızda çok derin çatlaklar oluştu ve bunun şimdiki sorumluları da tarafların okumuşları, aydınlarıdır. Sonuçta ilkel duygularımız ve çıkarlarımız ya da ayak bağı ideolojilerimiz uğruna yaptığımız yanlışlarla sadece kendimize değil, evlatlarımıza, torunlarımıza da kötülük ediyoruz. Bu gidişle onlara huzurla yaşayacakları bir ülke ve vatandaşı olmaktan onur duyacakları bir toplum yerine, iç barıştan tutunuz, kaliteli eğitime, gelişmişlik ve refah düzeyine, gelir dağılımına kadar birçok alanda hem acı çekecekleri hem de dünya milletleri karşısında utanacakları bir ülke ve toplum bırakacağız. Onlara bunu yapmaya ne hakkımız var! İnanan insanlar olarak, hırslarımız uğruna işlediğimiz, nesilleri etkileyen kötülüklerin hesabını Allah’ın huzurunda nasıl vereceğiz?

Milyonların mutfağında yangın varken, biz ilâhiyatçılar, Diyanetçiler, dindar iş insanları, dindar siyasetçiler ve yöneticiler onca sefalet karşısında kendimizin veya ülkemizin imkânlarını saçıp savuruyorsak, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdaysa nefsimizi hesaba çekmeliyiz.

Bu Ramazanımızın, böyle bir nefis muhasebesine vesile olması dileğiyle.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (25)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.