Malumunuz, kültürümüzde oruç ayı aynı zamanda ahlâkî kusurlardan arınma, erdemlerimizi geliştirme fırsatı bilinir.
Yine kültürümüzde Peygamberimiz -Kur’an’daki tabirle- “üsve-i hasene” (güzel örnek) sayılır. Onun için eski âlimlerimiz, Peygamberimizin ahlakını da anlatan “Şemail” türü kitaplar veya kitap bölümleri yazarlardı. Benim bildiklerim içinde bunların en özlü ve sistemli olanlarından biri, Gazâlî’nin “İhyâ”sının ikinci cildindeki “Birlikte Yaşama Adabı ve Peygamberî Ahlâk” başlıklı 20. bölümdür. Aşağıdaki bilgiler buradan kısaltılmıştır. Bu çok kısa bilgiler bile bugün toplumumuzun ve dünyamızın bu sıcak, yalın, doğal ve o kadar da insanî olan ahlaka ne çok ihtiyacının olduğunu görmemize yetiyor. Mal ve makam putları yüzünden bu ahlaktan uzaklaşmakla ne değerli şeyler kaybettiğimize hayıflanmamız gerekmez mi?
***
(Gazâlî der ki:) Dışımızdaki güzel davranışlar içimizdeki güzel hasletlerin yansımaları, eylemler ahlâkî karakterin meyveleridir. İnsanın gönül dünyası ilâhî ışıkların parladığı kandiller gibi olmazsa dış dünyasına Peygamber terbiyesinin güzellikleri taşmaz.
Hz. Peygamber Yüce Allah’ın kendisini erdemlerle bezemesi için hep dua ederdi. Onun edep ve ahlakı şu gibi ayetlerden besleniyordu:
“Kolaylığı seç, iyiliği emret, cahillere aldırma”; “Kuşkusuz Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya cömert olmayı emreder; hayasızlığı, kötülüğü, zorbalığı yasaklar”; “Onları affet, hoşgör; çünkü Allah iyilik edenleri sever”; “Sen (kötülüğü) iyilikle karşıla. O zaman bakarsın ki, aranızda düşmanlık bulunan kimse sımsıcak bir dost oluvermiş”; “(Takva sahipleri) öfkelerini yenerler, insanları affederler…”; “Birbiriniz hakkında kötü düşünmekten sakının... İnsanların özel hallerini araştırmayın. Birbirinizin aleyhinde konuşmayın.”
(Sahih hadislere anlatıldığına göre) Peygamberimizin ahlakını oluşturan bazı erdemleri şunlardır: İnsanlarla güzel geçinip iyilik etmek, çevresine yumuşak davranmak, selamlaşmak, iyi-kötü diye ayırmadan hastaları ziyaret etmek, cenazeye katılmak, din farkı gözetmeden komşularına iyi davranmak, yaşlılara saygı göstermek, davetlere katılıp ikram sahibine dua etmek, dargınları barıştırmak, kolaylaştırıcı olmak, öfkesine hâkim olmak, kusurları bağışlamak; gıybet, yalan, cimrilik, açgözlülük, aldatma, bozgunculuk, geçimsizlik, kibir, övünme, küfürbazlık, kin, haset, düşmanlık zulüm gibi kötülüklerden uzak durmak.
Hz. Peygamber cömertlikte benzersizdi; özellikle Ramazan’da cömertliği dinmeyen rüzgâr gibiydi. Hz. Ali der ki: “O, insanların en eli açık, gönlü en geniş, sözü en doğru, verdiği söze en sadık, en yumuşak tabiatlı ve akrabaya karşı en cömert olanıydı.” Yoksulu düşkünlüğünden dolayı önemsiz saymaz, varlıklıyı zenginliği sebebiyle önemli görmezdi. Bir yoksulun, bir cariyenin bile davetini büyüklenip reddetmezdi; hediye kabul eder, karşılığını da verirdi. Kendisinin ve sevdiklerinin zararına bile olsa haktan sapmazdı.
Resûl-i Ekrem yiyeceklerde ayırım yapmaz; hurma bulursa hurma, buğday ekmeği bulursa buğday ekmeği, arpa ekmeği bulursa arpa ekmeği yerdi. Yolculukta ne bulursa ona binerdi; bazen yaya yürürdü. Şehrin en uzağındaki bir hastayı bile ziyaret ederdi. Çok insan ona hizmet etmek için çırpınırdı; ama işlerini kendisi yapar, ayakkabısını onarır, elbisesine yama yapar, ev işlerinde ailesine yardım ederdi.
Fakirlerle oturur, onlarla birlikte yemek yer, saygın insanlarla da iyi ilişkiler kurardı. Akrabalarıyla bağlarını sağlam tutar, ancak akrabalarını onlardan daha faziletli olanlardan üstün görmezdi. Kimseye güçlük çıkarmaz, mazereti olanın özrünü kabul ederdi. Parfüm kullanmayı severdi. Kahkaha atmadan güler, oyun oynamayı meşru görür, yadırgamazdı. Eşiyle yarış yapar, bazen eşinin sesini yükseltmesine sabrederdi. Yedikleri ve giydikleri yanındaki elemanının yediğinden giydiğinden daha değerli olmazdı.
***
Bütün bu erdemlerin insan ilişkileriyle ilişkili, barış ve hoşgürü içerikli olduğuna özellikle dikkat etmeliyiz. Şu halde buradan, insan ilişkileri bozuk, çatışmacı, bencil ve çıkarcı birey ve toplulukların, İslâmî anlamda ahlaklı birey ve topluluk sayılamayacağı sonucu çıkmaktadır.