Bugünlerde ülkemizde ve dünyada milyonlarca Müslüman hacca gidiyor; milyonlarca aile heyecan ve mutluluktan oluşan ilginç duygular yaşıyor. Uzun yolculuklar bile bu kadar sıradan, kolay ve güvenli hale geldiği halde konu hac olunca bu duyguların mutlaka hissedilmesi ilginç değil mi?
Bu duyguların en yoğun yaşandığı şu günlerde, haccın ahlâkî ve manevî derinliklerini en iyi keşfeden ve anlatan İmam Gazâlî’nin ünlü eseri İhyâ’dan bazı pasajlar sunacağım.
***
Mekke’ye ve Kâbe’ye saygı
“Aziz Peygamberimiz, ‘Makbul bir hac dünya ve dünyadaki her şeyden daha değerlidir; makbul haccın tek karşılığı var, o da cennettir’ buyururlar. İslâm’ın tamamlandığını bildiren âyet (Mâide 5/3) hacda, Hz. Peygamber vakfe halindeyken inmiştir. Ehl-i kitap, ‘Bu âyet bize gelseydi o günü bayram ilan ederdik’ derler.”
“Beytullah’ın gönüllerde sıradanlaşmasını istemeyen Hz. Ömer, hac görevleri tamamlanınca ‘Ey Yemen’liler! Yemen’inize, ey Şam’lılar! Şam’ınıza, ey Irak’lılar Irak’ınıza gidin artık!’ derdi.”
“Marifet beden yakınlığında değil gönül yakınlığındadır. Eski âlimlerden biri der ki: ‘Ta Horasan’da yaşayan ama Beytullah’a orayı tavaf edenlerden daha yakın olan nice insan vardır.’ Bir başkası da ‘Allah’ın öyle kulları var ki, Allah’a yakınlık kazanayım diye Kâbe onları tavaf eder’ demiştir.”
“Mekke’de bir ay kaldığı halde hürmetsizlik olmasın diye bir defa bile uzanıp yatmayanlar olurdu.”
“Peygamber ailesinin anlattığı bir hadiste şöyle denilir: ‘Ahir zamanda insanlar dört farklı kesim olarak hacca giderler: Yöneticiler dinlenip rahatlamak, zenginler ticaret, fakirler dilenmek, hocalar da şöhret için.’ Bu hadiste insanların –hac ibadetine de bulaşması beklenen- dünya hevesleri özetlenmiştir. Bunların hepsi de haccın faziletine zarar verir ve onu seçkin kulların haccı olmaktan uzaklaştırır.”
Makbul haccın önündeki engelleri kaldırmak
“Bunun anlamı, hacca niyet edince kul haklarını ödemek ve sırf Allah için yapılmış halisane bir tövbe ile bütün günahlarından tövbe etmektir. Yapılan her haksızlık rahmete bir engeldir ve her engel, insanın yakasına yapışıp şöyle seslenen bir alacaklı gibidir: ‘Nereye gidiyorsun! Meliklerin meliki olan Allah’ın evine gitmeyi mi hedefledin! Oysa sen şu evinde O’nun buyruğunu önemsiz görür, çiğnersin. GÜNAHA BOĞULMUŞ BİR KUL OLARAK O’NA VARMAKTAN UTANMIYOR MUSUN! YA SENİ KABUL ETMEYİP KOVARSA!’”
“Hac yolculuğu ahiret yolculuğuna çok benziyor. Acaba hangisi daha yakın? Hac mı yoksa ölüm mü? Nereden bileceksin! Belki ölüm daha yakındır ve insan hac için vasıtaya binmeden ahiret için tabuta binebilir. Üstelik tabuta binmesi kesindir; hac yolculuğunun nasip olup olmayacağı ise şüphelidir. Şu halde insan, olup olmayacağı bile şüpheli bir yolculuk için onca tedbir alıp azığını, taşıtını hazırlamaya uğraşırken, gerçekleşeceği kesin olan yolculuğu nasıl ihmal eder!”
Hacılar ve yoksullar
“Bir kısım aldanmışlar da paralarını hac yolunda harcamaya düşkündürler. Komşularının aç-açık olmasına aldırış etmeden peş peşe hacca giderler. Bunlar hakkında (Abdullah) İbn Mes‘ûd (r.a.) şöyle demiştir: ‘Âhir zamanda sebepsiz hacca gidenler çoğalır. O zamanlarda yolculuk kolaylaşır; kazançları da artar. Fakat ecir ve sevaptan mahrum olarak dönerler. Bu kimseler sevap kazanmak için susuz çöllerde binitleri üzerinde dolaşır dururlar da, hemen yanlarında yoksulluğun eline esir düşmüş komşularını umursamazlar.”
***
Böylesine asaletli dindarlığı giderek gönüllerden çıkarıp görselliğe ve hoyratlığa dönüştürenlerin muteber olduğu zamanımızda bu altın sözleri paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm.