Kur’an’da iyilik (Maʿrûf) kavramı

Mustafa Çağrıcı

İngiliz doğubilimci Michael Cook, Kur’ân-ı Kerîm’in “iyiliği (maʿrûf) emretme kötülüğü (münker) yasaklama” ilkesi üzerine, aynı başlıkla (Commanding Right and Forbidding Wrong in Islamic Thought) ödüllü bir araştırma eseri yayımlamıştı. Cook, bu eserini ABD’de hocalık yaptığı sıralarda basından okuduğu bir olaydan etkilenerek yazdığını belirtir. O olay şudur:

22 Eylül 1988’de Chicago’daki bir tren istasyonunda insanların gözlerinin önünde bir kadına tecavüz edilir. New York Times’ta yayımlanan habere göre “olayın dikkat çeken tarafı, kimsenin mağdur kadına yardım etmek için harekete geçmemesi, tecavüzün en kalabalık saatte gerçekleşmesine rağmen kadının çığlıklarına kulak asılmamasıydı” (anılan kitap, Cambridge 2004 baskısı, s. IX).

Yazar, eserinin önsözünde şöyle diyor: “…Sadece kendimiz düzgün davranmakla kalmayıp, başkalarının hemcinslerimize son derece yanlış şeyler yapmasını engellemek gibi bir tür görevimiz olduğuna dair de açık bir fikre sahibiz. Fakat yine de [Batı toplumları olarak] gündelik hayatta bu görev için bir isim bulamıyoruz... Değer oradadır; ama bu, kültürümüzün geliştirip sistemleştirdiği bir değer değildir… [Batı toplumlarında olumsuzluklara şahit olan biri bu konuda ne yapması lazım geldiğine dair herhangi bir prensip duymadığı gibi] İslam üzerine yaptığım başka bir araştırma sırasında tesadüfen haberdar oluncaya kadar ben de duymamıştım. Halbuki İslam (Kur’an), bu türden geniş bir ahlâkî görev için bize hem bir isim hem de bir öğreti sunmaktadır. İsim ‘el-emr bi’l-ma‘rûf ve’l-nehy ani’l-münker’… ‘iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak’tır...” (s. XI).

Kur’an sekiz ayette ‘iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama’ prensibine yer verir. Prensibin temel ahlak kavramları ‘iyilik’ (maʿrûf) ve ‘kötülük’tür (münker). Kur’an hem bu kavramlardan ne anlamak gerektiğini hem de anılan prensibin –kuşkusuz adalet, hakkaniyet, eşitlik gibi- İslam’ın ahlak ve hukuk ilkeleriyle çatışmayacak şekilde nasıl ve hangi kurumlarla uygulanacağını insana bırakmıştır.

Sonraları Müslüman ulema, bir anarşiye yol açmamak için “iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama” yükümlülüğü konusunda bir düzenleme geliştirmeye çalışmışlardır. Ancak bu konuda yazılmış birçok ılımlı eserde bile, zamanın değişen şartlarıyla uyuşan, yetki ve sorumlulukların yasalarla belirlendiği, hem bireyi hem toplumu koruyan yasal yapılar oluşturma yönünde ortak fikirler geliştirilemedi.

Bunun yerine, fıkıhta, gücü ve arkası olan herkesin –din adına- tek başına veya avenesiyle birlikte, canının istediği herkesi ve her yeri denetleyebileceği, dayak dâhil, her türlü onur kırıcı şiddet ve zorbalığı sergileyebileceği gibi bir keyfiliğin üretilmesine imkân veren fikir ve uygulamalar üretilmiştir. İsteyenler, örnek olarak, çoğu ılımlı âlimlerin yazdığı şu eserlere bakabilirler:

Mâverdî, el-Ḥâvî'l-kebîr fî fıḳhi meẑhebi’l-İmâm eş-Şâfiʿî, Beyrut 1419-1999, XIII, 435; İbn Hazm el-Muḥallâ, Beyrut 1424/2002, XII, 81; Gazzâlî, İḥyâ, Kahire 1332, II, 314-315, 331-332, 338; Beğavî, Şerḥu’s-Sünne, Dimaşk-Beyrut 1403/1983, XII, 385; İzz b. Abdisselâm, Ḳavâʿidu’l-Aḥkâm, Kahire 1414/1991, II, 88.

Bazı fıkıh ve kelam mezheplerinin, Kur’an’ın toplumsal güven, adalet, ülfet, mahremiyet, barış ve sükûnet gibi ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün olmayan, her türlü şiddet ve linç girişimine elverişli, kırıp dökmeye çağıran bir literatür ve zihin dünyası vardır. Günümüzdeki Selefî terör örgütleri her türlü şiddet girişimlerini meşrulaştırmak için bu literatürden kolaylıkla kanıtlar bulabilmektedir.

Halbuki Kur’ân-ı Kerîm’de “Kolaylık/af yolunu seç, iyi olanı (urf) emret, şiddet eğilimli küstahlara (câhilîn) aldırma” buyrulur (A‘râf 7/199). İmam Ebû Hanife’nin hocası Cafer-i Sâdık, bu ayetin kapsayıcılığı hakkında şöyle der:

“Allah bu ayette Peygamber aleyhisselama genel olarak ahlâkî erdemleri uygulamasını emretmiştir. Kur’an’da bu ayet kadar bütün ahlâkî erdemleri toplayan başka bir ayet yoktur.”

Kolaylık, müsamaha, bağışlama ve rahmet ahlakını emreden buna benzer pek çok ayet ve hadis var.
Sonuç olarak, çağdaş Müslüman entelektüeller, ilâhiyatçılar, –Batı’ya öykündükleri için değil- Kur’an ve Sünnet’in evrensel prensipleri öyle gerektirdiği için bir rahmet ahlakı düşüncesini geliştirmek; bu düşüncenin ekonomide, hukukta, toplumsal ve uluslar arası ilişkilerde; velhasıl hayatın her alanında uygulamasına öncülük edecek İslâmî çalışmalar yapmak zorundadırlar.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (32)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.