Kur’an ahlakında doğruluk, dürüstlük ve güvenilirlik

Mustafa Çağrıcı

Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.” (Kur’an: Bakara 2/42)

“...Bu (ahiret), doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür…” (Mâide 5/119)

“… O gün “Allah Teâlâ doğruları doğrulukları sebebiyle ödüllendirecektir.” (Ahzâb, 24)

***

Çağımızda Müslüman toplumlar ve yönetimler doğruluk, dürüstlük ve güvenilirlik konularında giderek ağırlaşan sorunlar yaşıyorlar. Oysa genel ahlakta olduğu gibi Kur’an ahlakında da birlikte yaşamanın en önemli şartı doğruluk, dürüstlük ve güvenilirliktir. Bu konuda pek çok ayet ve hadis vardır. İki ayette “Sana buyrulduğu gibi dosdoğru ol!” denilir (Hûd 11/112, Şûrâ 42/15). Diğer iki ayette, “Rabbimiz Allah’tır” deyip doğruluk (istikamet) çizgisinde yaşayanlar övgüyle anılmaktadır (Fussılet 41/30; Ahḳâf 46/13). Resûlullah, kendisinden kapsamlı bir öğüt isteyen birine, İslam’ın özeti sayılan bir buyruğunda “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” demiştir.

Hem İslâmî öğretide hem de insanlık vicdanında doğru, dürüst ve güvenilir olmanın en önemli şartı kul haklarına riayettir. Bu haklara İslâmî kaynaklarda “hukuk-ı âdemi” (insan hakları) de denilir.

Bir kimsenin, kendisine ait olmayan bir şeyi haksız şekilde elde etmesi veya birini gayrimeşru bir yolla maddi-manevi hak kaybına uğratması kul hakkına tecavüzdür. Bu nedenle onlarca ayet ve hadiste yalancılık, sahtecilik, hırsızlık, yolsuzluk (gulûl), gasp, emanete hıyanet, ölçü ve tartıda hile, kumar, tefecilik gibi meşru ve ahlâkî olmayan yollarla insanların birbirlerini aldatmaları (gabn), hak kaybına uğratmaları haram kılınmıştır. Ayrıca başkalarının canlarına kastetmek, bedenlerine zarar vermek ve iftira, alay, arkadan çekiştirme, kötü lakap takma, suizan, kusur arama gibi davranışlarla insanları incitmek ve itibarsızlaştırmak da kul haklarını ihlal sayılmış ve yasaklanmıştır. Özel olarak ana babalar, akrabalar, komşular, çocuklar, yetimler, yolcular, yoksullar, özürlüler gibi gruplar ve umumiyetle haklarını korumakta yetersiz durumda olanların haklarını gözetme konusunda daha titiz olmamızı ve onlarla ilgilenmemizi buyuran çok sayıda ayet ve hadis de kul haklarıyla ilgilidir.

Fıkıh âlimi Ebûbekir İbnü’l-Arabî (ö. 543/1148), Aḥkâmu’l-Ḳurʾân adlı önemli eserinde (Beyrut 1424/2003, I, 137) kul haklarıyla ilgili iş ve işlemlerde doğruluk ve dürüstlüğün dayanaklarını oluşturan başlıca genel İslâmî prensipleri şöyle sıralar:

1.Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyiniz” diye başlayan ayet (Bakara 2/188);

2.Allah alışverişi helal, ribayı haram kıldı” ayeti (Bakara 2/275);

3. Aldatmayı yasaklayan “Bizi aldatan bizden değildir” gibi hadisler;

4. İslam kaynaklarında “maḳāsıd” (genel amaçlar) ve “mesâlih” (yararlar) terimleriyle anılan prensipler.

***

Kul haklarını gözetme sorumluluğu, “Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyiniz” ayetindeki gibi yasaklayıcı ödevlerle başlar ve “İyiliklerde yarışın” (Bakara 2/148) ayetindeki gibi buyurucu ödevlerle tamamlanır. Bu ödevlerin ilki “başkasına zarar vermemek”, ikincisi de “başkasına iyilik etmek” şeklinde özetlenir. Hz. Peygamber’in, “Müslüman, diğer Müslümanların dilinden ve elinden güvende olduğu kimsedir” anlamındaki hadisi ilk ödevler grubunu, “Kendiniz için isteğinizi kardeşiniz için de istemedikçe iman etmiş olmazsınız” hadisi de ikinci ödevler grubunu kapsayan kategorik ahlak önermeleridir. Bütün muteber kaynaklarda aktarılan bu iki hadis, ahlaksız mümin ve Müslüman olunamayacağını gösterir. (Dünya hırsları uğruna Yemen’de 400.000 Müslümanın ölümünden sorumlu olan İran ve S. Arabistan’ın ikisinin anayasasında da “İslam devleti” yazması ironiktir.)

Peygamberimizin buyurduğu gibi “Din samimiyettir.” Müslüman olmak, sözlerimizde, işlerimizde; duygu, düşünce ve niyetlerimizde samimi, dürüst ve güvenilir olmamızı gerektirir. İşimiz sözümüze, sözümüz özümüze, içimiz dışımıza uygun olmadıkça görünüşteki iyiliklerimiz bizi dindar yapmaz. Bu söz-eylem-kalp uyumunu Peygamberimiz “Amelleri değeri niyetlere göredir” şeklindeki özlü hadisleriyle dile getirmiştir. Kur’an’ın naklettiğine göre Hz. İbrahim, “İnsanların yeniden diriltileceği o günde; Allah’a temiz bir kalple gelenlerin dışında hiç kimseye malın mülkün, çoluk çocuğun fayda vermeyeceği o mahşer gününde beni perişan etme Allah’ım!” diye dua etmiştir (Şuarâ 26/87-89). 16. yüzyıl Osmanlı sûfî şairi Bağdatlı Rûhî (ö.1605-1606) bu ayeti şöyle nazma dökmüştür:

Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / ‘Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler

(Zannetme ki, ey efendi, [yarın kıyamet gününde] senden altın ve gümüş isterler; [mal ve evladın] fayda vermeyeceği o günde senden tertemiz bir kalp isterler.)

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (58)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.