Dünyada ve ülkemizde konuşulup tartışılan, şikâyet edilen meselelere bakarsak hemen hepsinin temelde ahlâkî yozlaşmanın sonuçları olduğunu görürüz. Söz gelimi “Dünya 5’ten büyüktür” diyoruz. Zira 80 yıllık tecrübe gösterdi ki, bu beş devletin beşi de adalet ve hakkaniyeti öncelemek yerine, kendilerinin veya ideolojik vs. bakımdan kendilerine yakın gördükleri devletlerin lehine kararlar veriyor, beğenmedikleri kararı veto ediyorlar. Bu, tartışılması gerekmeyecek kadar açık bir adaletsizlik ve ahlak tanımazlıktır. Teorik olarak buna itiraz edilemez; itiraz edenler ya çıkarları öyle gerektiği için ya da bu 5 ülkenin birinden veya birkaçından korktukları için itiraz ediyor veya susuyorlar. Çıkarcılık da korkaklık da insanoğlu var olduğundan beri ahlaka aykırı görülmüştür.
Küresel düzeyde şikâyet edilen meselelere bir başka örnek de savaş gerçeğidir. İnsanlar niye savaş yaparlar? Ya güç kullanarak başka bir toplumun ülkesini, mallarını, yönetimini… ele geçirmek için ya da haksızlığa uğradıkları için… Niye dünyada her yıl 2 trilyon dolar askerî harcama yapılıyor? Niye uluslararası sömürü beş yüzyıldır kılık değiştirerek kesintisiz devam ediyor? Çünkü iki kişi arasındaki kavgadan uluslararası savaşlara, sömürülere kadar hepsinin temelinde de hak gaspı, adaletsizlik gibi tamamı ahlak dışı motifler var. Çıkarlar, insanlardan daha değerli görüldüğü sürece savaşlar da haksızlıklar da sömürüler de bitmeyecektir.
Haksız savaş, insanın değersiz görüldüğünün bir numaralı delilidir; çünkü savaş insan varlığını yok etme işidir. İnsanın değersiz olduğu yerde ahlak değerli olmaz. Çünkü insanın değersiz olduğu yerde ya anarşi ve başıbozukluk ya da zorba yönetim hâkimdir. Biri çapulculuk olduğu, diğeri de insanın en önemli iki değeri olan onurunu ve özgürlüğünü yok saydığı için ikisi de ahlak ve insanlık dışıdır.
Kültürümüzde eşitlik, adalet ilkesinin bir gereği olarak düşünülür. Çünkü birini kendi eşiti görmeyip kendinden daha aşağıda görmek, diğer haksızlıklara da kapı aralayan en büyük haksızlıktır.
Bilindiği üzere, bundan on bir asırdan fazla bir zaman önce bugünü Türkî ülkelerden Özbekistan’ın sınırları içindeki Semerkant’ın dış mahallesi Mâtürîd’de doğan Ebû Mansur Muhammed el-Mâtürîdî adlı bir âlimimiz var. Türklerin itikadda mezhep imamı olan bu âlim, Te’vîlât adlı büyük tefsirinde Hucurât suresi (49) 13. ayetinin “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık” manasındaki cümlesini şöyle açıklıyor:
“Bu asıl (erkek ve kadın) Âdem ile Havva’dır. Buna göre bütün insanlar birbirinin erkek kardeşleri ve kız kardeşleridir… bütün insanlar geçmişlerine nispetle eşit durumdadırlar.”
Bu nedenle Kur’an, aynı ayetin devamında, Allah’ın insanları -birbirini katletmek, malına mülküne el koymak için değil- birbiriyle “tanışıp bilişmek” için kavimlere, milletlere ayırdığını bildiriyor. “İyilik” anlamındaki ‘ma‘rûf’ da “tanışıp bilişmek” diye çevirdiğimiz ‘te‘âruf’ ile aynı köktendir. Demek ki Yüce Allah’ın insanları farklı farklı milletler halinde yaratmasından nihai muradı, onların birbirlerini kırıp geçirmeleri değil, birbiriyle tanışıp bilişmeleri ve de birlerine iyilik etmeleridir. Bu bir ilke ayetidir; bununla uyuşmayan başka ayetler tarihsel zorunluluklar bağlamında değerlendirilmelidir.
***
Savaş meseleleri siyasetçilerin konusudur. Din âlimleri başta olmak üzere, ilim ve fikir insanlarının sorumluluğu ise savaş ve ölüm kışkırtıcılığı yapmak değil, insanlığın yaşamasına, hayrına ve mutluluğuna yarayacak fikir ve bilgiler üreterek siyasetçilere yardımcı olmaktır; insanlığa barış ve huzur getirecek ahlâkî hedefler için girişilen çabalara katkıda bulunmaktır.
Bütün bilim ve düşünce insanları, ülkede ve dünyada, sadece insanlar arasında değil, insanla canlı-cansız tabiat arasında da iyilik, barış ve huzurun hâkim olması için çalışmak zorundalar; dünyanın geleceği buna bağlı. Son yıllarda hızla gelişen bilişim, özellikle de sosyal medya, bilim ve düşünce insanlarına, belirtilen yüksek amaçlar uğruna, hem kendi aralarında iş birliği yapmaları hem de kitleleri bu yönde bilinçlendirerek barış ve kardeşlik yolunda onlardan destek almaları için büyük imkânlar açmaktadır.
Uzmanları, nükleer silahların insanları, hayvanları ve bitkileri, can taşıyan her şeyi yok etme boyutuna çoktan ulaştığı söylüyorlar. Böyle bir savaşın çıkması dünyamızı üstündeki milyarlarca canlıya mezar edecektir. Şimdiki bilgilerimize göre dünyamız, Allah’ın insanı ve tüm canlıları armağan ettiği evrendeki tek gezegendir. Dünyamızdaki tüm canlıların soyunu tüketme gibi kurtarma yeteneğine de sahip olan tek dünya varlığı insandır. İnanıyorum ki, dünyamızı belirttiğim felaketten, Allah’ın atamız Adem’i yeryüzündekileri esirgemekten sorumlu (halîfe) olarak yaratılırken ona “öğrettiği ilim” (Bakara 2/30-33) sayesinde yine insan kurtaracaktır.